Bana bir kalem bir de kağıt lütfen.

Çok önemli kelimelerim var yazacak.
En farklı gecemin dahi hepsiyle aynı olduğunu çaresizce anladığım, umudun söndüğü başka bir günün başlangıcında yine tüm acımasızlığı ile gördüm ki, ıssız bir adaya düşsem hiç yabancılık çekmem.
Talimliyim.
Üç beş sekiz dilek tutmam bir şeycik istemem.
Bana bir kalem, bir de kağıt lütfen.
İşte yine karşı karşıyayız, doğduğumuz şehirdeyiz, peki sorarım, ben mi ondan besleniyorum, o mu beni besliyor?
Hangimiz hangimize tasma takmış da İstanbul sokaklarında gezdiriyor?
Hangimiz gerçek, hangimiz yapmacık?
Ama durun, haksızlık etmemeliyim, yapmacık olsa çoktan benim tarafımdan bozulmuş olurdu zaten, çoktan bertaraf etmiştim onu, tüm gerçekliği ve tatsızlığı ile hep burada yanımda, en zor zamanlarda ise karşımda dikiliyor.
Evet tatsız, belki bir zamanlar, belirli anlarda bir tadı vardı, ama çeyrek asrı bitirmeye gittiğim şu son dönüşlerinde dünyanın, acı bile olsa kabulleneceğim bir tadı yok, çünkü çok acımasız. Burada kesilmeli yazı, belli ki gece biraz uykusuz.
Şimdi bana bir kalem, biraz da kağıt lütfen.
Lütfen…
Birileri olsa, ben ve beni gören 10x, duyan 5x, dinleyen 3x, anlayan 2x ve bilen 1x kişi.
Bu basit denklemde değişken sizsiniz, serbest oynayın.
Ben deliriyorum, son bir isteğiniz varsa gelip söyleyin.
Bilin ki beni de bu güzel havalar mahvetti, ve bu güzel hafta sonları ve bu sosyal hayat, yedi bitirdi beni.
Her rüzgar estiğinde, peribacalarını aşındırması gibi, beni de aşındırıyor, eritiyor mütemadiyen, onun için dışarıda bu rüzgarlara dayanamıyorum, eve sığınıyorum.
Bütün sosyal hayatımızı bir maskeli balo tadında geçirseydik çok daha rahat olurdu.
Onlarca oyun varken neden saklambacı seçtim sanki, ve neden ebe olmaktansa saklanmayı tercih ettim?
Beni bulmadan tekrar başladı oyun, bir sürü ebe değişti, oyundaki varlığım bile bilinmez oldu, oyunda saklanmıyorum artık, kanıksandı yokluğum, yokum bile.
Olmayana öykünen ben halimle kendime başka oyunlar arıyorum.
Yeryüzünde umut diye bir şey yok, yeraltında aramaya devam etmeliyim.
Galiba karaciğerimden yalnızım, düşsem düştüğüm yerde kalacağım, düşsem gerçek olmayı hiç istemeyeceğim.
Bu satırların yazarını tanıyanlar acı acı gülecek, acıma duygusuyla ürperecek, ama kimsenin elinden bir şey gelmeyecek, çaresizliğimi paylaşırım sadece.
Ben istemez miyim sanıyorsunuz bulutlardan, çiçeklerden, güneşten bahsetmeyi?
Ama bulutlar güneşi örtüyor ve çiçekler soluyor burada, çiçekler havadaki kederi soluyor, ben gibi.
Ölümlerden dönüyorum rüyalarımda, düşlerim bile çirkinleşti artık.
Konuşulan her şeyi o kadar boş buluyor o kadar küçümsüyorum ki, bunları konuşuyor hale gelmekten korkuyorum.
Ama zannetmem bu halden sonra, kelime israfına girişeyim ben de, günlük "sen neden konuşmuyorsun?","ee anlat bakalım, ne var ne yok?","hayırdır sessizsin bugün?" sorularına cevap olayım.
Ne anlatayım?
Hiçbir şeyi söylemeye değer bulamıyorum, size söylemeye değer bulmuyorum, havadan ve sudan bahsederim elbet hava renksiz, su renksiz, topraktan bahsetmeye başlasam siz de sıkılmaya başlarsınız mesela, çünkü toprak kahverengi.
Ateşten bahsetmeye başlasam sizi terletebilir, çünkü sarı.
Renksiz şeylerden bahsetmek daha sağlıklı.
Başım dönüyor ama, dünya ile aynı eksende değil.
Kaynama noktası en yüksek derece olan madde beynim.
İnsanlar neden bu kadar çok düşünürler anlamıyorum, ben günde en fazla bir saat düşünürüm, demiş birisi, kalan zamanlarda bahçedeki çiçekleri sularım.
Ama ben öyle miyim?
Düşünüyorum, öyleyse varım yoğum bu.
Sağ baş parmağımı kalem, sol avuç içimi kağıt yaptım.
Kocaman açmak istiyorum gözlerimi de, kısık bakmak zorunda hissediyorum hep hayata.
Ve artık bitsin diyorum.
Şu oyunda benim de olduğumu hatırlayın da, sobeleyin beni.
Sobeleyin ki çıkıp gideyim bu oyundan, sıkışıp kaldım bahçedeki çalılığın arkasında.
Hadi!
Ne, nasıl olur, çömlek mi patladı?
Of, hiç sevmiyorum artık, fildişi kulelermiş, kutu odalarmış, mağaralarmış, ıssız adalarmış, gökyüzünde bir yerlermiş, denizin ortasında bir yermiş, falanca dağın tepesi, filanca şehrin göbeğiymiş, sevmiyorum artık.
Sevmeli miyim?
Kime yazıyorum bu mektubu?
Üzerinde hiçbir adres yok.
Gönderilmeyi değil de alınmayı bekliyor belki.
Hasılı, testi doldu anlıyor musunuz, kafanızdan aşağı boşaltmak istiyorum, hafiflesin bana da yük olmasın bu kadar.
Kurmaca da olsa, gerçekten de korkutucu değil mi?