ne yapmak istiyorsun Hikmet?

“Sonra bir iki cümle, karanlık birkaç görüntü geçti aklından; ne yapmak istediğini unuttu. Karanlığa dikti gözlerini: Işık mı azdı? Yoksa insan aynı parlaklıkla görmüyor mu kafasından geçenleri?”

Etrafta o kadar ses duyuyorum ki: Beynimin içinde yankılanan kısık sesler, neler fısıldıyorlar öyle? “Hayır, alçak sesle konuşmuyorlar; sesleri uzak geldiği için öyle sanıyorum. Allah kahretsin, bütün söylediklerini anlıyorum.”Her şeyi anlamanın verdiği rahatsızlıktan muztaripiz. Ne olurdu sanki biz de bazı şeyleri duymasaydık, bilmemenin rahatlığıyla sürdürüp gitseydik şu hayatımızı. Ama ne yapabiliriz ki? Kabullendiğimiz gerçek, etrafımızdakilerin kendince bir gaflete düşmüş olduğu, bir şuursuz uykuda en güzel rüyaları görüp mutlu mesut yaşadıkları. Evet uyuyor belki çoğu. Ama “Bu durumda nasıl uyunur? Allahın cezası kulak, her şeyi duyuyor.” Biz de uyuyamaz mıyız acaba? Kulaklarımızı tıkasak hiçbir şey duyulmuyor, dört açıp dinlesek sesler beynimizi yiyor, canım insanlar sadece kuş seslerini bülbül ötüşlerini duymayı nasıl beceriyorlar? Bizi neden duymuyorlar mesela? Ben hiç çiçeklerden kuşlardan bahsetmedim, bir kez olsun sesimi duyuramadım. Belki benim de dışarıdan bakınca onlardan biri olduğumu sanıyorlar.“Uyuduğumu sanıyorlar; yastığı düşürdüğümü duymuşlarsa… Duysunlar da bu işkenceye son versinler.”Duysalar bile sesimi kimse durup dinlemez, ancak anlık bir şaşkınlıkla nereden geldi bu ses diye sağa sola bakınırlar, filmlerde herkesin duyamadığı gaipten gelen sesler gibiyim, hem zaten duyulsam, hatta dinlenmek istesem de, emin değilim anlaşılmak istediğimden. O zaman boş verin, “Hayır duymasınlar, durum daha çok karışır ve nefretlerin doğrultusu değişir. Buna alışmak üzereyim, yeni nefretlerle uğraşamam.”Dönüp dolaşıp aynı yere geliyoruz. Ne zaman insanlara laf atsam, nihayetinde sözlerim dönüp dolaşıp beni vuruyor. Neden? “suçlusun da ondan. Onlar daha suçlu. Bu senin suçunu azaltmaz.”. Bu haldeyken ne yapmalıyım? Ey insanlık, ölmeden bana son bir şans ver. Ne yapsam da kendimi insanlığa kabullendirsem?“Kendimi kötülesem mi? Bir yararı dokunur mu? Senin söylediklerinden de kötü şeyler düşüneceğim!” Bunu daha önce denemedim mi? Kendime kaç defa hasta olduğumu, gösterişsiz, içi hıçla dolu biri olduğumu söylemeyi denemedim mi? Kendimi yerin altına, ta dibine de soktum, öfkeyle saldırdım benliğime, bittiğinde ise“Öfke yerine gene bir suçluluk duygusu kaldı geriye.” Sonra yine karanlık, sanki hiç bitmeyen kötü bir rüyanın içinde buldum kendimi, uyanamadım bir türlü. Arada gözlerimi açmayı çok denedim. Peki ”Gözlerimi açtım mı? Hayır, gerçek karanlık bu kadar karanlık olamaz.”Bir yerinde mutlaka bir ışık olmalı, süzülmeli bir yerlerden. Ah, ne acı! Bu karanlık içinde kendimden ümidi kesmişim, roman kahramanlığına soyunmayı düşünüyorum zaman zaman, varlıklarıyla aklıma mıh gibi kazınan, en yakın arkadaşlarım kadar samimi bulduğum roman kahramanlarına öykünüyorum,“Ölmek istiyorum, güzel kalmak için yapabileceğim tek hareket bu.” Her zaman aklımın bir köşesinde büyük bir kaçışın planını yapıyorum. Oysa ne kadar basit bir düşünce değil mi? Hayatım boyunca hep kaçınmak istesem de, küçük hesaplar yakamı bırakmadı hiç. “Hayalimdeki günleri bile böyle küçük hesaplarla geçirdim işte albayım. Aklımın içini örümcek ağları sardı; kafamın sandalyelerinde elbiseler, gömlekler, çoraplar birikmeğe başladı,; kurduğum hayaller, bir bekar odasının dağınıklığında boğuldu. Düşüncemin duvarlarına resimler asmak istediğim halde bir türlü olmadı. Belli noktalara biriken eşya, odanın çıplaklığını daha çok ortaya çıkardı.” Oysa ben hep daha büyük hayalleri düşünürdüm, gerçekleşmeyeceğini bile bile nelerle avunurdum. “Bütün hayatımı, en ince ayrıntılarına kadar düşünerek hesapladığım iyiliklerin hayaliyle geçirdim albayım. Artık ne olacaksa olsun istiyorum.”Yaptığım hiçbir şey bir netice vermedi, böceklerin hayatında bile olda bir etki bırakmak, bir yer edinmek istiyorum. Çok yanlış işlere bulaşmıştım, daha kırkıma bile gelmemiştim, ama bilmem hangi cüretle bir işe kalkışmıştım.“Yalnızlığın dinini yayıyordum.(başarılı olduğum söylenemezdi.)” Gizliliğimden olsa gerek, hiçbir zaman benim bu uydurma dinime inanacak bir “ilk kişi” bulamadım. “Ne yapalım? Kadınlarla birlikte yürütemedik hayallerimizi.” Beni sokakta görenler, uzaktan da olsa saygılı gözlerle bakarlardı. En yakın dostlarım bile, “Benim hüzünlü görünüşüme saygı duyarlardı, benim için bir şeyler yapmak isterlerdi.”.Ah bir şeyler yapsak artık, bu işlerin de bir sonu gelse ya(Gelmedi).

“Demek sen de bu işkenceye katılıyordun, sözde okumuş bir kız olacaksın(Gözlerini tavana diker) Bu sözleri unutamam artık; bütün geleceğimi kararttın. Oysa, kitaplardan söz ederken sesin ne kadar farklıydı.”