Aynılık ölümden beter

Öyle değil mi bebeğim? Ya senin en büyük farkın gülhane farkıysa, ya ben bir ceviz ağacıysam, ya da senin adın okunan hatt-ı hümayunlarda geçmiyorsa? Ya televizyonda gördüğümüz manzaranın birebir aynısıyla karşılaşırsak televizyon karşısında? Ya yarın da dün gibi geçerse maazallah, ya bugün de bu kelimeler dilime dolanırsa, ya sürekli bir ekinoks evreninde yaşarsak, ya sen de onlar gibi geçersen, ya ben aynaya baktığında hep aynı yüzü görürsem? Yok canım, bu ne büyük kabus b.öyle!

İç ses:
Ben ayrılmak istiyorum nihal. Bu ilişki ikimize de zarar veriyor, birbirimizden yediğimiz darbelerin sayısını bile hatırlayamıyorum. Düşündükçe başım ağrıyor. Başını göğsüme yasladığında artık bitmeli diye geçiriyorum içimden, yüreğime vurulacak bir başka yumruğa dayanacak gücüm yok. Artık seni göremiyorum baktığım zaman, gözlerim kapanıyor. En iyisi, şimdi ayrılmak, böylesi ikimiz için de daha iyi, sarılarak ayrıldığımızın anısını hatırlamak istiyorum, seni kollarımda tuttuğum son anı hiç unutmamak istiyorum. Şimdi, elveda nihal…
Dış ses:
-Evet, ayrılın, ayrılın! Boks!

Şu boğaz, harbi nedir? gerçekten merak ettiğim için soruyorum, gerçeğinin kendini özletmesi ve sahtesinin bana bir damla huzur sunmaması nedendir? Tarihe olan saygım ayrı bir kapta taşmış durumda orası ayrı ama boğazda seyretmek ayrı bir kaptan şaşmış durumda çünkü ben bu suları seyretmek istiyorum dedim bu sularda seyretmek istiyorum mu dedim ayın aksini hayır tam aksine kadeh kaldırmak istiyorum dedim ayın aksine neden herşey yanlış anlaşılmış hay aksi! Ne?

İç ses:
Ben de ayrılmak istiyorum nihat. Bu koşturmaca içinde, senin hayatındaki önemimi kaybettim biliyorum. Başka kızlar, başka yarışlar girdi belki aramıza. Artık ben de ayrılmak, kendi hayatıma yeni bir yön vermek istiyorum. Bu ayrılık inanıyorum ki sana da iyi gelecek, yeni umutlara sevkedecek seni, hayatın bir kumar olduğunu hatırlayıp, yeni oyunlarda şansını denemeni sağlayacak. Beni kaybedeceksin belki ama, aşkta kazanacaksın eminim buna. Ama sen bu ayrılığın acısını benim gibi yaşamayacaksın, bunu da biliyorum, finişe varabilmek için ben son hızımla koştururken, bu senin için sadece gelecek yarış için doldurulacak yeni bir kupon olacak…
Dış ses:
-Yürü be kızım! Ayrıl da gel!

burada 6lı Gagnants&perdants par bertrands&cantats. orada ise sarılarak ayrıldığı için hükmen diskalifiye eleman aranıyor. Gel seninle de sarılalım iki boksör gibi, sonra ayrılalım. Bu şarkılar hep acıklı oysa, muzip ruhun gıdasıdır. Koyun sesleri geliyor uzaklardan, konseri en güzel yerinden dağıtıyor polis, şarkının burasında kaval kemik değil, müziğe tını dersen kemiklerini kırarım, üflemekten sıkılan müzisyenler yaylılara koşuyor müziği hüzne boğmak için, ay akşamdan ışıktır yaylılar yaylılar, muharebede popçu ateşi yoğun, sezen aksu şehre gelmiş kitlesel katliam yakın, şiir diye katladığınız bütün kağıtları yakın, son katlı otobüs ahalisi patlamış frenler/mısırlarla hızla üstümüze geliyor, beyazperdede hepsinin seri katli vacip, bütün izleyiciler buna katlanıyor, gelgelelim bir ben katlanamıyorum, yani 7 kereden fazla olmuyor, bu vesileyle kağıdı atlayanlara çok selam eder, hasretle gözlerinizden öperim.
sevgilerle, tuna.

yarım kalmış bir kahramanlık şii

-recmi makamların onayı olmadan
hiçbir şey olmayacaktır inan bana!
-rrrrrrrrri(sinirlenme nidası)

yeter artık taş atmayı kesin, çoktan sönmüş olmalı ateş. şimdi gidin ve hep birlikte itfaiye memurunu söndürün. işte, bu hiç aklına gelmedi değil mi nietzsche enişte, oysa su sıkarken ne güzeldi hayat? mavi köşede spinoza kırmızı köşede nietzsche'yi çok hırpaladı bu akşam sevgili izleyiciler. kazanan köşeden havaya fırlatılan taş konuşabilseydi, kendi arzusuyla yola çıktığını söylerdi. aynı taş aşağıya düşerken de kanatmak için bir baş arayacaktır muhakkak. biz bu kasabanın küçük esnafı olarak göktaşı yapıyoruz, tamamen kendi mamulümüzdür efendim, havaya fırlatıp sonrasında sağa sola kaçışıyoruz başımıza düşmesin diye, kendimize heyecan arıyoruz, korku arıyoruz, korku arı, arsız. ilgilenirseniz daha küçük taşlarımız da mevcut yazar taifesi için. ilk taşı atan ilk gülüverendi, istemsiz gülüvermişti aslında ağlayıvermesi gerekiyordu; bana sorarsanız ilk taşı atan ilk gözyaşını dökendi, çünkü muasır taşlar sadece tanklara atılmak içindir. kuyuya atanlar da vardır taşı, ya da kardeşini, hangisini beğenirseniz. aradaki fark şudur ki; taşı kuyudan çıkarmaya kırk akıllı yetmez, adamı çıkarmaya ise bir tane saf akıl ya da karnımızı doyuracak bir süper kahraman yeter.
süper kahraman yemişken, nerde eski kahramanlar? örümcekadam? görümcekadın? ikisi de örmeyi bırakmış diyorlar görmeyeli, artık yeni bir super-self-hero akımı var, kendisi şu an alternatif akım ama doğru akıma çevrilme çalışmaları sürüyor, halka rağmen halk için halk edilen hulk gibi, bugün meydanda herşey yalnız benim için bak yeşil yeşil, kızgınlığınıza saygı duyuyoruz kızım, ama bak lideriniz suyun üstünde yürüyor? hulk meydanlara akın etti, vatandaş denize giremiyor, okların hiçbiri hedefini bulmuyor. hepinizi süperkahraman kostümlerinizi çıkarmaya davet ediyorum o halde, hem kostüm dediğin nedir ki nihayetinde? bağımsızlığını ilan ettiği günden bu yana dünyanın kalabalık ülkelerinden farklı olarak maskelerin gizleyemediği süper kahramanlara sahip bu güzide ülkemizde, halkın ilgisi kahramanlarımızın kostümüne değil bizatihi kendisinedir biliyorsunuz, yoksa ben ne süper kahramanlar gördüm, üzerlerinde kostüm yok, ne kostümler gördüm, içlerinde süper kahraman yok. bunların arasında gerçek süper kahramanlar yüzlerini değil ruhlarını saklamadan hareket edebilecek kadar cesur ve kendilerini kurtaramayacak durumda olsalar dahi, herşeyi göze alıp başkalarını kurtarmaktan zerre imtina etmeyen adamlardı, hala adamlar..

yarım kalmış bir aşk hika

-do you love me?
-yes
-iiiiiiiiii(sevinç nidası)

that's the happy endingil! aks işte budur sevgili dostlar. esasen ancak gidebildiği yere kadardır, çünkü aksın ömrü ustasına göre değişir. sizinkisi suratınıza aşkedilen bir tokatla bitebilirken, örneğin zayıf ruhlara dokunan birtakım ucuz filmlerdeki gibi; ustaların yedikleri nice kroşelere rağmen ayakta kalabilmiş olması saygı gerektiren acı tecrübedendir. siz hayatınızda hiç yumruk yememiş olmanın acemiliği ile gardınızı yukarıya almışken, her nefesiniz kesildiğinde karşınızdakinin biteviye midenize çalıştığını sanırsınız, oysa bu hakemsiz oyunda mideye çalışmaya gerek yoktur çünkü sınavda çıkmaz, kalbe çalışıp önceki yıllarda çıkmış soruları ezberlemek, çalışmaya gerek kalmadan bu dersi geçmeye yeter, bilahare dersini alan geçip köşesine oturur gongu duyduğunda, futursuzca bir de tersini görmeye çalışmaz. zaten karşıdakinin nefesini kesmek için de yumruğa luzum duyulmaz zira mücadeleye halihazırda nefessiz başlamış olmalısınızdır. bütün serbestliğiyle sualtında yüzdüğünün, her yanının sularla çevrili olduğunun ve bir nefes için illa ki kafasını dışarı çıkarması gerektiğinin farkında olan bir boksör hassasiyetiyle suya rağmen havvanın peşinde olmanız ve yediğiniz her yumrukta kaburga kemiklerinizi tekrar saymanız gerekir. en ağır yenilgilerin çiçeklerle dolu hastane odalarında kutlanmaya başlandığı günler gelince, ömr-ü hayatınızın kalanı için önerilen yaşam destek ünitesi sandığınız gibi yaşamanızı değil yaşamadan yaşlanmanızı sağlar. uyumaya devam edersiniz açık gözlerle, ta ki akıllı bir doktor gelip yüzünüze esaslı bir tokat aşkedene kadar!
yine de yamuk bakmaya meyilli neyzen bakışlı dostlarımız için, pisa kulesinin yıkıldığı gün, müdafaa-i hakikat komitesinin hiç beklenmedik bir anda ortaya çıkıp kafaları yaran görünmez azaları olarak, çılgın kutlamalar tertip etmekten geri durmayacağız. mezkur kuleyi eli ile düzeltirken çektirdiği fotoğrafta son derece fotohijyenik ve tiptronik görünse de, fotoşok dünyasında yatacak yeri olmayan gerçeğin ta kendisi, yerin altında saklandığı sığınağından çıktığı zaman o kule nasıl olsa devrilmeyecek mi? ya da, Paris'teki o demir yığını bütün şekilsizliğine rağmen rağbet görmeye devam ettikçe antika denizcilerin içtiği şişelerce rom, antik eserleri ruh-ül sanat kabul edip önlerinde aklımızı yitirecek kadar bizi kendimizden geçirmeyecek mi? nihayetinde ise, yazacaklarınız için kırmızı mürekkep mi yoksa mavi mürekkep mi diye sormadan önce; fikrimizin hangi renklerden mürekkep olduğunu merak etmeyecek mi kimse, ense kökümüzden yakalamadan, bizleri baudr-i yar peşinde bu simulasyon dünyasına koşturmadan önce?

İlahi komedya, sen adamı öldürürsün!

Bugünlerde ne yazarsam kardır demiştim zira karın bendeki etkisi akşamları hafif bir karın ağrısıyla birlikte karın için önerebileceğim bir kayak hocasıdır müdür bey. Bu sıralar benim hızımı alamadığımı gören müdür bey ve diğer sevgili müdür muavini arkadaşlar kardan adam yapmışlar, beni durdurması için. Kardan olmuş belki ama adam olmamış, gövdesi tamam ama içine ruh katmayı unutmuşlar zira müdür bey kışı sevmiyor. Kar ve tipi dediğimde a tipi fon yatırımlarının kar marjlarını hesaplıyor kafasında, müdür bey şu kışa bakın ne güzel desem gözünü kaldırmıyor, zannedersem gözünü kar bürümüş, oysa şu anda yanımızdan geçen çok güzel bir kış, beyaz ve ince.
Aslında günlük hayatım tam bir noksan, buna itirazım yok, her köşesinden bir parçası eksilmiş daireyim, geniş çaplı denebilecek kadar kalabalık ve bir o kadar basit bir devlet dairesi. Kendi dairemizde basit kesinleri birleşik ihtimallere dönüştürme projesi üzerinde azami ücretle çalışıp huzuru ırak sayarak mutlak sonsuza ıraksayan memurlarız. Parayı iş bitince toplu olarak alacağımız söylendi, biz de kayıtsız şartsız inandık, egemenlik bizdeydi. Aramızdan bazıları bunu duyunca biraz söylendi ama olsun, söylenmemiş sözlerin biteviye üzerimizde yaratacağı gerginlikten iyidir, çünkü burası cemiyet için lüzumlu bir müessesedir, böyleyken böyle.
Doğrusunu söylemek gereksiz ama çalışmaktan zinhar yorulmadım ve tatili hak etmedim, buna rağmen senelik “izm”imin bir bölümünü kış turizm tesislerinde geçirmiş olduğum doğrudur. Ancak kar amacı gütmeyen bir çoban olarak dağlarda bile olsa olanca nefesimle kaval çalıp tehlikeli koyunları güttüğümü tahmin edersiniz, hatta bu halimle dağa küstüğüm ve iki gün konuşmadığım bile vakidir. Gerçi aynı kavalı bir kemik olarak değerlendirdiğimizde, ağrıyı da dağ değil sızı manasında kullanmamız gerekir cümle içinde, zaten doğrusu da budur. Akşam saatlerinde ise bu sızıyı dindirebilmek için düşeş gerekiyor ama gelmiyor. Şimdi eşim dostum beni karstayım sanıyor, marstayım kimse bilmiyor.
Ayaklarımızı yerden kesmek konusunda herkesin başvurduğu yöntemi ihtimal dahiline almadığımızdan, kayaklarımızı yerden kesiyoruz düşme korkusu olmadan. Kar üzerine yazılmasını bekleyen beyaz bir sayfa olduğu için, ilk işim onu kırmızıya boyamak oluyor, karı boyamak bana kolay, kafam rahat, gözlerim kar kırmızı. Burada fazla prova yapmadan sergilemek zorunda kaldığım oyunda ise, kar beyazdı rolüm, ellerinden. Görüş daha fazla azalmadan, günün anlam ve önemini belirten bir cümle ile bu sayfayı da kapatıyor, iyi uçuşlar diliyorum.
”You are not a beautiful and unique snowflake, you are the same decaying organic matter as everything else...”

white winter hymnal

And, Michael, you would fall
and turn the white snow red as strawberries
in the summertime..

my fleet, my foxes.. bonne chanson, merci.yes it is. definetely.

önümüzdeki dört gün için ne yazarsam kardır!

Gerisi yalan

İlk eli oynuyordu masada, kaybetmeyi umarak. İlk eli oynuyordu ve karşısındaki eli tahmin etmeye çalışıyordu. As olduğuna emindi, kız olduğuna emindi, yedi olduğundan emin değildi sadece, bir de o elde olmasına ihtimal vermediği araya sıkışmış bir vale vardı. İlk eli oynuyordu dakikalardır, henüz yanına ikinci bir el yaklaşmamıştı. Eline baktı son kez, diline yapışan kelimeler eşliğinde son gözlerini oynuyordu oyunda. Kelimeler kadar hızlı hareket ediyordu parmaklar, kalbin hızlı atışları parmak uçlarından dışarı fışkırmaya zorluyordu sanki kanı, işaret parmağından akıp bu kumar masasını örtüsü üzerinde derdini anlatabilirdi belki, en ölümsüzünden bir kan kaybı olurdu ve konuşmasına gerek kalmadan anlatabilirdi bütün derdini. Son hamlesini düşünürken ikinci bir el yaklaştı yanına, açık. İkinci bir el yaklaştı ve döktü içini, ful as. O elin sonunda dokundu birbirine eller ve birleştiler trapeze inat, fakat cambazlar boşlukta sallanmaya devam ediyordu. Gerçekle hayal arasında sallanıyorlardı ellerini birleştirmiş halde, gerçeğe her yaklaştığında elleri onun ellerinden kayıyordu, hayalin yamaçlarında yeniden sımsıkı kavrıyorlardı birbirlerini. Böyle devam edemeyeceğini iyice anladığında, ve kendini gerçeğe koşulsuz inandırdığında bıraktı tutunduğu elleri, çünkü bu oyunda hile vardı. Bu elde bütün kağıtlar, asla as olamazdı. Eğer işin aslını görmeseydi, neredeyse kandırıldığı bu el yüzünden, trapezin hayal ucunda her an uyanma endişesiyle sonsuz bir düşmeye teslim edecekti kendini. Düşeyazdı ama, düşmedi, hepsini aklındaki son düşe yazdı.
Son kitabını okuyordu masada, dünyayı düşünerek. Son kitabın okuyordu ve mümkün değil sonu gelmeyecekti. Her sayfayı çevirişinde yeni bir hikaye başlıyordu çünkü, herbiri birbirinin üzerine eklenerek sayfa sayfa ilerleyen. Karakterler artıyor, olaylar düğümleniyor, hayretler içinde çözülüyor, okudukça insanı içine çekiyordu; dehşetengiz cinayetler, imrenilecek aşklar, bir tanesi bile yerini şaşırmamış kelimelerin eşliğinde akılalmaz bir kurguyla yerleştirilmişlerdi kitabın içine, yazara olan hayranlığı okudukça artıyordu. Derken, en heyecanlı yerinde kitabın, parmakları hissedemedi sayfayı çevirirken, istemeden atladı iki sayfa, birden. Atladı olanca hızıyla ama yine de yetişemedi uçurumun karşı kıyısına, parmakları toprağa zar zor tutundu, bedeni boşlukta asılı beklemeye başladı. Birinin gelip el uzatması gerekiyor tutup beni yukarı çekmek için diye düşündü, tek çarenin bu olduğuna inanıp avuttu kendini uzunca bir süre; zaman geçti, o el gelmedikçe, boşluk aşağıya çağrısını arttırdı. Artık dayanacak takatinin kalmadığı bir akşamda, atladığı sayfaları aklında birleştirmeye karar verdi., kendi kurgusuyla tamamlayarak. Hikayeyi kendince de olsa tamamlamak ve kaldığı yerden okuma keyfine devam edebilmek için, eksik sayfaları kendi seçtiği kelimelerle tamamladı. Kendi kelimeleriyle tamamladı ve okuduğu kitaba cümleler ekleyebilmenin huzurunu duydu kendini kurtarırken. Eğer bunu akıl edemeseydi, çok yükseklerden başlayıp yerde nihayet bulacak sonlu bir düşmeye teslim edecekti kendini. Öleyazdı ama ölmedi, yaşadıklarını aklına kazıyıp öyle yazdı.

Das ist zeit licht ithafen kann, zehr gut :)

(Abnorm+Journ+Tri) x al

Günlük (sevgili) tutamıyorum (elleriyok) çünkü (ikinoktaüstüste) günlük (hayatım) beni (adam) tutuyor (ayaklarımdan) başım (ağır) çok (choke) sallanıyor (sağasola) yaşadıklarımı (basit) yazarken (çokeskiden) ve (&) kağıtlar (beyaz) sağasola (sallanıyor) uçuyor (süpermen) rüzgar (karayel) yüzünden (senin) bir (c.c.) de (geniusanlamında) bünyemin (billah) günlüğe (öğün) alışkın (acısız) olmamasından (olumsuz) mütevellid (oğlu) bünyamin (sağelinoğlu) ortaya (muhayyile) her (herrlicht) defasında (defeat.n) nahoş (fikirler) fikirler (nahoş) çıkarıyor (elbise) yaşamaya (sebep) değer (verdiğim) bulmadıklarımı (aramadan) yazmaya (escape) değer (biçersem) bulabilmem (kolaylaştırınız) ne d en kötü (bad) alışkanlığım (bu) bu (alışkanlığım) olsa (ndagelbozmuş) gerek (yeter) işte (aha) bu(cette) gün (salı) yine (again) günlük (bela) beni (ğrısı) tutuyor (belim) diyorum (christiyan) ama (la-kin) günlükten (gecelik) başka (aşka) da(alsogenious) beni(akil) tutan (sır) yok (bilen) zaten (olamaz) onbir (yazıyla11) kişilikli (normal) tek(1) kişilik(yorgan) futbol (iddaadır) takımımın (yıldız) hep (peh) destek (herzaman) tek (ben) taraftarı (kaşkol) olan (yok) günlük (sevgilim) aynı (sen) zamanda (yolculuk) sahadan (çıkmadan) bir (U2) an (moment) olsun (varsın) gözünü (sevdiğim) ayırmayan (sevenleri) tek (bir) izleyici(followersinthewindow) O(1) da(evet) takip (sıkı) etmekten (ekmek) çok (çok) seyretmeyi (film) tercih (rehberi) ediyor (edesin) ve(vendetta) bu (alışkanlığım) seyir (sepet) esnasında (esna) günlük (24) halinden (memnun) çıkıp (out) seyir (dönüşü) defterine (kavuşmanın) dönüşüyor (mutluluğuna) sol (anahtar) gözümün (nuru) seyir (çıkalım) defteri (almadan) olarak (olanaksız) yazılarını (yazık) çok (koç) beğeniyor (nars) ve yayın (40) hayatına (anlam) devam (anlamsız) etmekteki (inat) kararlılığına (karanlılık) kanarak (lıkır) şişeyi (batıl) kafama (head) dikiyorum (saw) içinde (içimde) seyir (hayatımın) defterimin (yazdıklarımın) yaprakları (düşer) dolu (full) istisnasız (bilamüstesna) hepsinin (müdafaa) kenarı (köşesi) yırtık (kalbimin) aslında (gerçekler) günlük (basit) meselelerim (acı) hakkında (copyright) daha (gitmez) fazla (3) ipucu (urgan) vermek (kan) istiyorum (lal) ama (mais) ipin (ip) ucunu (ucuzunu) kaçırmaktan (tren) korkuyorum (doktor) bir de ipi (nip) yerinden (yurdundan) çıkardıktan (istifra) sonra (aprés) kaldığım (kutu) yeri (geri) unutmaktan (unakıtan) çok (isterim) hatırlamaya (sevgili) dayalı (döşeli) bir (one) hafıza (kaybı) sistemi (bozan) istiyorum (wantto) idrak (muhakeme) yollarında (uzun) hiçbir (01) tıkanma (chuckpalahniuk) olmadan (paulauster) anlayacak (dinobuzzati) ve hatırına (senin) geldikçe (kelimeler) anlatmaktan (yoruldum) kaçınmayacaktır (polis) zira (nedir) yazar (adam) dediğin (gibideğil) ruhunu (mütereddit) doyurur (yazsana) ancak (anca) allah (bir) kimseyi (okur) knut (kunut) hamsun (hamdolsun) ile(delacité) terbiye (sizlik) etmesin (bitsin) aman (amin).