kendim-i fade away

çok defalar dalıp gittiğim şu konstantiniyye semalarında gözden kaybolurcasına uçarken etrafımı kuşatan bu devasa tahayyül bulutlarına adam yakıştırmak ya da ayna karşısında son derece yakışıklı görünen yazılarıma küçük süslemelerle ferdi güzellemeler yapmak haddime düşmez, ama güzel düşündüğüm muhtelif zamanlarda hızla üzerime çöken havalar arasında kendime en çok yakıştırdığımdır içimi ısıtan bu serin ve yağmurlu havalar, bilhassa ışık hızıyla doldurup patlarcasına şişirdiğimiz düşünce balonlarımızın hissiyat konusunda meteoroloji balonlarından bile daha hassas olduğu zamanlarda, ince fikirlerimiz dünyanın bütün zeplinlerinden daha hızlı hareket ederler ve gökyüzünden habersiz uçurulmakta olan bütün uçurtmaların kuyruklarını birbirine dolayıp edebiyata yeni bir yön verirler, şüphesiz ki daha edebi ve ebedi bir yön, akıllı kuşların hep uçtuğu ve seninle hep aynı baktığımız.

underground

bu dünyaya özel yaşam formumuzun zirvesinde dolanıp bulutlara yakın durmak, ya da popülist bakışlara yakalanmamak için göz hizasının altında ilerleme ihtiyacı, ya da bulutlarda yüklü bütün elektriği bir anda yüklenip sonra sabırla topraklama hayali, ya da sevdiğinin hikayesini huzurla okuyabilmek için senaryoyu beyazperdede görmeden inanmak.

saf aklın eleştirisi

hem saf, hem akıllı. doğrusu pek naif. ama olmayabilir de. because so serius. ciddiyeti muhafaza memuru. ülke sınırlarını bekler. yıldızlara gider gelir. hobilerinden biri kozmonotluk. en sevdiği sirius. uzay elektriğine inanır. kaldırılabilecek yükler artı. parmak uçlarında kitaplar. adımları bire iki. gelen birine benzer. arkasında bıraktığı kitaplar. ağırlığı iki dirhem. okunmuş güzel kitaplar. büyü öğren anlat. kendisi bir çekirdek. atom saati ayarında. yazılı esere saygılı. kuantum fiziğiyle haşırneşir. aynı gözlüklerle okuyor. newton anlatan kitapları. hafifliklerinden mütevellid uçabilir. edebiyatı seven bünye. sahursuz iftarsız besleniyor. ebediyeti seven bünyamin. sizleri saygıyla selamlıyor. gönlünde yeriniz ayrı. ne düşünürse düşünsün. sizden şüphe edemez. n’olursa olsun izleyiniz. kapımız ardına kadar. bienvenue chez moi. lakin selamsız girmeyiniz.

kılıç yarama iyi bak zannedersem sana sesleniyor

on bira-derim birden ruhumu sıkıştırmaya başlamıştı ki ne içmem gerektiğini hatırladım, şüphesiz ki benim gibi akıllı birine her mevsim koşulsuz şarap yakışırdı, kendimden geçe bilmek için daha evla bir yol yoktu ve vakit kaybetmeden bir sessiz harf satın almak istiyordum, tatmin hakkım dolmadan kelimeyi tamamlayabilmek için içimden on altıya kadar saydım, çarkı felekten bir gece çalmak üzere her zamanki yerde birkaç birader toplanmıştık, o eşsiz musiki sanatlarını icrada fasıl heyetine kendi halimizde eşlik ediyorduk, kanunlar yanı başımızda hız kesmeden çalmaya devam ediyordu, muhayyelkürdi, hicaz ve bilhassa hayret makamında çaldıkları şarkılar masadaki mey ahalisini kendinden geçirmişti, bana demlenirken eşlik eden on arkadaşımla beraber muhabbet dağının zirvesine tırmanmışken inzibatlar meyhaneyi basıverdi, biz ki masaya oturmadan önce sarhoş olana kadar içeceğimize yemin emiştik, önce bu durumu öne sürerek kapalı mekanlarda and içme yasağı yüzünden bize ceza yazmak istediler, sözleri çok saçma olduğundan böyle bir şeyi asla kabul etmeyeceğimizi yazılı olarak kendilerine bildirdim, bu sefer de kapılı mekanlarda eşikte durma yasağını deldiğimizi iddia ettiler, elimdeki kadehi kaldırıp amirim bir gecede o eşiği aşmak kolay mı zannediyorsun dedim, pek aldırış etmeden adamlarına falakayı getirmelerini söyledi, felekten çalmak istediğimiz gece falakadan nasibimizi aldık, artık her adımımızı atışta muhakkak bu kırk değneği hatırlayacaktık, tam o esnada tulumbacıların çıngırakları duyuldu yan sokaktan, şaraba doymuş birini söndürmeye gidiyorlardı şüphesiz, gitmeden inzibat kumandanı bir de nasihat vermeyi eksik etmedi üzerimizden, padişahımızın sözü kanundur, sesi kemençedir dedi, artık sizler de ud değil od sesiyle şarkılarınızı söyleyin cayır cayır, yadsınamaz gerçeklerin ayırdına varıp aklınızı başınıza devşirin, son zamanlarda devletin bazı büyükleri çok ön plana çıksa bile, siz bir anlık hataya düşüp unutma-yın sultanı.

mütebessim ifade tutanağı

Yaz (ben yazma bilmem demeye hakkımız yok artık) kızım (sana söylüyorum ve bilhassa sen anla istiyorum), gereğince (başucu kanunumuzun 489.maddesi ya da ona benzer birşey) düşünüldü (aynı tarz ve her zamanki gibi göğe bakarak) ve (iki ismi birleştirmek için kulanıldığında bir bağlaç olarak çok etkilidir) ilki (duvarımızı süsleyen süslü yazılı iran halısı) kadar (bir harf ile ne güzel değişen hayatlar) etkileyici (şüphesiz ki şair burada bayana seslenmiş) olmayacağını (kalbini açıp baktın mı ya rimbaud?) bildiği (ama bunları paylaşmadığın için kabahatlisindir aslında) halde (maddenin bilinen üç halinden yedincisi) aynı (yakin duran aynı elden bahsedilmektedir) suçu (üzerime gelecek bütün cezaları kabullenerek) ikinci (mehmetten başka kimseye yakışmayan bir sıra sayı sıfatı) kez (kaç kere defa demeye çalıştım ama olmadı) işlediği (tıpkı ellerinde şekillenen bir kanaviçe gibi) tespit (taneleri her dokunuşta saçılan dokuzyüzdoksandokuzlu model) edilen (teşhis için suçlunun en samimi dostunu bekliyoruz efendim) yazara (sonuna a eklenen kelimeler ağırlaşıyor gibi geliyor) kendisini (düşündükçe küçüldüğünü hissettiriyor olmalı) buna (belki bu da bizim rita hayworth posterimizdir) yönelten (çok güzel yol levhaları varmış ve aynı yönü gösteriyorlarmış) sebepler (iki oda bir salon küreyi çepeçevre sardığımızda) ve (işte yine aynı ’vav’ın ‘ve’si) yüzündeki (çizgili kağıt kullanmadan da düzgün yazabiliyorum) gülümsemenin (tarih bu anı da muhakkak hakkıyla kaydedecektir) nedeni (sadece kitap bir adamı gülümsetebilir mi?) soruldu (yeni sorgu yargıcımız melek gibi bir insan). Cevaben (önce soruyu görme ihtiyacından mütevellid) denildi (durumu daha açıklayıcı olması için frenk dilinde) ki (est cette petite fille?), cemiyetimizde (İstanbullu Kalender Entelektüeller Derneği) güzel (çok renkli ve pek havalı düşünce balonları) olanın (balonların içine ama da kuvvetli nefes basmışlar) peşinden (uçurtmaları takip eden uzun kuyruklar gibi) ısrarla (herhangi bir teklife mahal bırakmaksızın) gitmek (ancak peşinden olduğu müddetçe makbuldür) gerektiğine (asıl yeter şartı sağlamayan gereklilikler konumuz haricidir) samimiyetle (dakikada üçyüzotuzüç vurduğu kaydedilmiştir) inanılır (ah evet aynı şeyi düşünüyoruz elbette), çantasında (ben senin Louis-vuitton olma ihtimalini sevmedim) beğenilme (burada jüriden bahsetmeyi unutmuş olmalıyım) kaygısı (zaten umut kaygıyı tek hareketle gömer) taşımadığı (isimden daha ağır bir yük bilmiyorum) için (dikkat kolay yanabilir) ilk (adam gibi yük kaldırabilme arzusu) gördüğüm (ben hiç başka tarafa bakmadım) anda (sen de o an’da an’ladın mı?) beğendiğim (filmlerden seçmek muhakkak suretle yasaklanmalı) bir (ama tek manasında olsun lütfen) kız (bir eline puantiyeli şemsiye şart) gibi (burada başka yazılara gönderme gelebilir); kaleminden (mürekkebin tuzları kağıda iz bırakıyor tavsiye ederim) kan (parmak uçlarına kadar gidiyor bak) damlamayan (yağmurun damlacık değil sel şeklinde göründüğü) bir (irrasyonel sayılar kümesinden alınmıştır) yazar (kendimizi yazarken haşa huzurdan) olarak (çünkü yazar olarak deyince oluverir) benim (şimdilik sadece kendimi kastetmiş olabilirim) için (nasıl olacak da prada ile bir olacak?) ilk (havaya verilen ilk nefes) okuyuşunda (daha okula gitmeden öğrenmiş diyorlar) tecvidi (bir kahraman olarak bonapartec, veni, vici, vidi) tutturan (çünkü okuldan işe kadar her şey şans oyunu gibi) okur (içinden derin ve yüksek frekanslarda) da (evet rus edebiyatını çok seviyorum), kulakları (bugüne kadar gözler yüzünden hep arka planda kalmışlar) çabuk (işte bu düşüncede selim ışık hızına denktir) ısınan (elektrikli cihazlar öngörülenden çok daha çabuk ısınırlar) bir (iki parmağı birleştirir gibi iki kişi) adam (doksan derece ve bindörtyüzkırk dakika) olarak (ağacında mevsimi gelince elmaların olması gibi) ilk (eğer öncekileri saymamak gerektiğini anlamışsak) dinlediğimde (en çok da sessizliği dinleneyi severim) duyduğum (sesi dağlardan duyamayacağıma göre) huzur (saatleri ayarlamanın verdiği tarz) da (Dosto Gogol Puşkin Tolstoy bi de elbette Gonçarov) vazgeçilmezdir (edebiyatın hayatımıza med cezir etkisi); kitapları (onların ilgisini çekmeyenlerden bahsediyorum) arka (görünmeyen yönünü göstermesi gerektiğini düşünüyorum) kapak (denize atılan şişelere tuzlu su girmemesi için) yazılarından (o kadar çok ki kırkta birine talibim) değil (ve öyle olmamalı da zaten) de (ki) ilk (genellikle adının altına yazılıp altına adın yazılır) sayfa (yazı tipi kaç olursa olsun kağıdın büyüklüğüne bakınca birdir) notlarından (her zaman yıldızlı pekiyi bazen ise pekala yıldız) tanımak (bonjour je m’appelle comme elle), filmleri (itinayla sarılmış siyah beyaz bobinler) yönetmeninden (galiba bize bir şey anlatmaya çalışıyor) değil (kendi değillerimizi kendimiz yetiştiriyoruz) de (susmak bize sessizliğimizi bozduracak) yönelteninden (uzayı görüp de nasa’ya hayran olan astronotun hatasına düşmeden) dinlemek (ama neyi ama neyi?), en (mezhebimizin genişliğini gösterir) çok (bir sıfat olarak arttıramadığın tek şey az olmalı) da (kitabı okudum olay rusyada geçiyor) bir (bilhassa tek manasına geldiği zamanlardan) arkadaşı (bir arkadaşa bakıp çıkacağım olamaz mı?) onun (evrenin sıfırsız halini bir düşün) yoluyla (şehirlerarası otobüslerin izlediği yol doğruluğunda) tanımak (şimdi sokakta görsem kesin tanırım) benim (burada kişiselleştirilmiş bir mevzu olabilir) için (aynada gördüğüm aynı bana göre) göğsümde (kafes demek çok kolayıma geliyor) tıkanan (işte burada kelime bulmak zor) ama (sen olmasan nasıl açıklama getirecektim) sesini (sadece şarkılarda belli etmiyorum) çıkaramayan (oysa sabır ve iyi bir plan bizi buradan çıkarır) lal (ne çok şey anlatıyor değil mi?) bir (nev-i şahsına münhasır rakamımız) kelebektir (mayın metaforuna hiç değinmeyeceğim), kaburgalarım (ne bir fazla ne bir eksik) kanatlarını (uçmak için ihtiyaç duymadığını biliyorum) sıkıştırır (ve basınç artar aynı doğrulukta) ve (bu bağlacı çok sevdik bizim olsun mu?) böylece (belki diyorum olması gerektiği gibi) orada (beni de doğduğum yere gömün) kaldığı (hareketsizlikte de aslında yapılan iş vardır klasik fizikçiler halt etmiş) müddetçe (bu tarz zaman sınırlamalarını tasvip etmiyorum) sonsuza (zaten dünyaya yakışan bir sıfat değil) dek (aslında bir son olmayacağı için dek de olmamalı) yaşar (aslında bunu tam olarak bilememekteyizdir), çehremde (bir gün şahit olabilmeni isterim) beliren (mesela üzerimizde bir bulut gibi) tebessüm (yazarken bile insanı gülümsetiyor) ise (açıklamama yardımcı olduğum için sağol) kendisine (doğrudur efendim tahmin ettiğiniz gibi ta kendisi) şükran (şu an için elimden daha fazlası gelmiyor ama olacak) teşebbüsümdür (bence denemekten zarar gelmez), denildi (ve kayıt altına alınmış oldu) ve (noktalama işaretlerinden bile daha kıymetlisin canım benim) davanın (kafkanınkinden çok ama çok farklı olarak) ileri (yukarı yukarı ve ileri süperkahramanı) bir (belirlemesi güz bir gün) tarihe (kayıt altına alınmak kaydıyla elbette) ertelenmesine (tehir kelimesini daha sık kullanmalıyız) karar (bir tokmak sesi duymamız gerekmiyor muydu?) verildi (artık bu hepimizi zenginleştirsin isterim). O (ya da daha önceden kaydedilen bir vakitte) zaman (haydi ger varlıkla beraber okuyalım) sen (okuyor olma ihtimalini değerlendirince) de (dahi anlamında okurlar içindir) hiç (yokluktan kaçarcasına uzaklaşmak için) durma (yeniden koş yollarda gibi sözler) yaz (şimdilik kendi adınla başlayabilirsin) kızım (lütfen ellerin daha hızlı olsun), çünkü (artık açıklama yapmayı kesmem gerekiyor) çok (diğerlerine göre kıyasladığımızda) vaktimiz (birden başlayarak sayarsak oraya da geleceğiz) var (bizim bina yokluğun tam karşısına düşer) ve (seni daha fazla nasıl yüceltebilirim bilmiyorum ve) ben (bu satırların mütebessim yazarı) içimden (tıpkı aynı şeyi düşündüğümüz gibi) okumayı (kendimden başka ruhları da kafileye katıyorum) bilirim (ama hala söylemem diye beni sıkma n’olur).

peki oynayalım ama kızd’ırmak yok

o zaman at bakalım,
daha başlarken düş eş,
hikayenin ortasındaki boşluk,
dizlerimizi bağlatan kan kırmızı tank,
akmam diyor, seller değil eller yıkar şehri..

o zaman hat bilelim,
iki mavi arası bir çizgi halinde,
adını çivitle yaz matmazel “sans l’ötre”,
yüzümde kazdığın siperleri seller götürsün,
mülazım-ı evvel, telgrafı kes, ingilizler buradadır..

o zaman at binelim,
yürüyüşümüz büyük l şeklinde,
istemem o hiç koşmuyorken düşesin,
bir gecede göğe beraber kanatlanabilmek,
altımızdan şehirler geçiyor, dolayısıyla kapalıyız..

o zaman hat silelim,
atlara koşun aynaları yakın,
kaburgama saplanan kısa şarapnel,
yok havadan taarruz muhtemel değil paşam,
bu sefer üstümüze düşen elmalar adem-i sabırdan..

Il était une fois dans l'ouest

ışık doğudan yükselir derken haklıdır, bütün kelimelerinde olduğu kadar, ama bunun için ne kadar doğuya yol kat etmemiz gerektiğini söylemez, osmanlı hesabıyla belki 1158 belki 1815 belki daha uzak, biz gidebildiğimiz ölçüde viyana'ya kadar yol alıp çok önemli anlaşmalara imza atarız ülkeler arasında.
yürüyen dağlarla çizilmiş doğal sınırlarımız içinde çeşit çeşit ülkeler doğar büyür ve yaşarken en bıçkın tamlamamız tamlayanını kolay kolay değiştirmez, medeniyetenek yarışında eksik kalışımızın yegane sebebi sınırlarını çizdiğimiz esas ülkenin hakkını verememiş olmamızdır.
zamanında başka hükümdarların akıl ülkesinin sınırlarını çizerek tahtına bilmemkaçıncı hikmeti geçirmesiyle, hızını almış şairlerin önünde hiçbir ordunun duramadığını, keskin kalemlerin akıttığı kanlarla sulanmış kişisel tarih sayfalarından öğrenebildiğimiz kadarıyla biliyoruz.
bir zamanlar yüzlerce kıtaya hükmeden bir şiir imparatorluğunun doğduğu bu topraklarda, bu akıllı gelişimin sonrasında daha akıllı bir devrimle tahta geçen esas şair ve ekibi, ve bu devrime kaymaz zemin hazırlayan herkes, bugün okullarda resimleri asılı olmasa bile bazı ülkelerde kahraman kabul edilirler.
kabul edilirler, evet, çünkü ülkeler çeşit çeşittir, mesela;
“bu ülke” ile “diğer ülke” arasındaki soğuk savaş senelerdir sürüyor ve yavaş seneler birsürü yorumu akıllara getiriyor; yakın uzayda bu kadar imkan varken hükümdarlık sınırlarımızı uzak dünya ile sınırlı mı tutacağız?
“akıl ülkesi” ve “k.ülke(disi)” arasında silahlı çatışmalar almış başını yürürken ayağı takıldıkça düşe yazıyor ama okumuyor; oysa okumasını bilmemek masalı değiştirmez, göğe bakmak gözleri yormaz.
“ülke.r” ile “rainer m. r.ülke” arasında az önce başlayan mücadele ise r.ülke’nin yenilmezliğine karşı ülke.r’in afiyetle yenilebilmesi sonucu çarçabuk bitti bile, das stunden-buch gegen dankek; kırmızı çaya karşı ilahi komedya,
danke!

hadi geçmiş olsun

biraz daha samimiyet yolumuzu açacaksa şimdi, kurtarmak ama kimi? süper kahramanlığın gerek şartını sağlamaktaki niyetim beni uçurmaya yetmez, kendimi kurtarma çalışmalarım olumsuz havva koşullarından ötürü sekteye uğrar, adam gibi hatalarımdan ders alıp kendimi düşünmekten vazgeçebildiğimde havanın güzelleşeceğine olan inancım ise, isimlendirilmiş fırtınaların olanca şiddetine rağmen sabırla sürer; boyumu aşan bu dalgalar göğüs kafesimde nice gemileri batırır, tayfalarından hayatta kalabilenleri ancak ıssız bir ada kabul eder, ondan sonra dört tarafı denizlerle çevrili adam parçalarına toprak denir; toprak çok güzel, gelsene; çünkü ben yola koyulsam geç kalırım bak saatim ayarsız yine yediyi vuruyor, benim bu uzak şehir trafiğinde sana gelmem nereden baksan onu bulur..

Just

fötrşapkalıyaşlıadam:
-çok kan kaybetti adamcağız!
pazardandönenevhanımı:
-vah vah! pek de gençmiş!
üniversitelibirgenç:
-adam acılar içinde baksanıza!
liseninedebiyathocası:
-galiba bir şeyler söylemeye çalışıyor!
uzaktangelengençkız:
-açılın! ben dinlerim!

cümleleri velhasıl ile açıkla derdi babam.
velhasıl, siz açılın! ben dinlerim.
korkmayın açılın, ben yüzme bilirim.
sen ne kadar uzağa açılsanda, peşinden yetişirim.
burası benim düşüncelerle kaynatılacak denizim,
tuzlu suyundan mavisine kadar hepsi benden,
yunus balıklarından tufanlarına kadar hepsini ben yaşatıyorum,
derinlerinde yaşayan her canlının ismine itinayla can verdim,
yakında ay doğar üzerimize sular yükselir belki bu şair ölür,
ve bana akan bütün ırmaklar yürütülen dağlardan doğar,
sonsuz yağmurların yağdığı aşk yeşili yerlerden,
deniz seviyesinde hayatımıza indiğimizde,
saatler yine olanca hızıyla geri kalıyor.
ama ben içinde yüzdüğüm zamanı,
en iyi güneşe bakarak bilirim;
ve de bilhassa
sevgilim beni sıkma,
ben yazma da bilirim.

yerdeyatanadam:
-açılın, ben hastayım! galiba karaciğerimden değil.
yerdeyatanadam:
-dinle bak biraz daha yüksek sesle fısıldıyorum.
yerdeyatanadam:
-suni olmayan nefeslerle üflenen bütün neyler,
yerdeyatanadam:
-bana her soluğumda aynı ismi hatırlattıkça,
Yerdeyatanadam:
-iyi ki yoksun, çünkü dualarım eksik kalırdı…