Zindandan Hidayet’e mektup

“İşte ondan sonra kardeşim Hidayet, inanlığa öfkem başlıyordu; belki de ilk öfkelerimi bu oyunlar sırasında duymuştum. Çünkü, bütün gücüme rağmen oyuna geliyordum. Kendime kızıyordum: çünkü oyuna geliyordum, anlıyor musun oğlum Hidayet? Oyuna geliyordum. Oyuna gelmemeliydim bana oyun oynanmamalıydı. Bütün gücümle uyanık kalmalıydım, başkalarının rüyalarını görmemeliydim. Ve kardeşim Hidayet, öfkelenince de onların bütün kusurlarını, küçüklüklerini, daha önce hoşgörüyle karşıladığım kendini beğenmişliklerini daha şiddetle görüyordum ve unutmuyordum. Onları kıskanıyordum onları beğenmiyordum. Oynadıkları oyunu hiç anlamıyorlardı. Yaşamak istiyorlardı; en çok buna kızıyordum.”



Sevgili kardeşim Hidayet;
Demek sonunda sen de asker oldun. Biliyor musun kardeşim, ben de askerdim bir zamanlar, herkes gibi benim de askerlik anılarım var elbette. Müsaade edersen, lafı fazla uzatmadan birkaçından bahsedeyim sana. Bizim zamanımızda askerlik çok zordu Hidayetçiğim, şafak görünmüyordu. Askerde tutunmak zordu, en akıllı adam bile zorlanıyordu. "Kimse kimseye aman vermiyordu üstelik: akıllılar bile birbirlerini su birikintilerine itiyorlardı.”
Ben sana askerdeyken çok sevdiğim Hüsamettin albayımdan bahsedeyim. Çok sevdiğimiz, sevdiğimizden dolayı saydığımız, hizmet yönetmeliğinin dışında bir adamdı. Kısacası dışarıdan bakınca “Yürüyüşü hiçbir askeri adıma uygun değildi albayımın; iç hizmet talimatnamesine aykırı bir deliydi.” Kendisinin söylediğine göre, daha yolun başlangıcında böyle olduğunu söylerdi, talebelik zamanlarından beri. Ah albayım, daha o zamanlar ayırmış kendini etraftakilerden. Arkadaşlarının anlatmasıyla, “Elbiseleri ilk dağıttıkları gün, kaputuna itiraz etmeyen tek öğrenciydi. Daha o zaman anlamalıydık, diyorlardı. Biraz geç kalmışlardı.” Kendi hususiyetleriyle nev-i şahsına münhasır bir tutunamayandı anlayacağın. Yine de ben albayımı hep örnek bir şahsiyet olarak görmüşümdür. Bir de Selim asteğmen vardı, “Bu asteğmen, fazla kitap okuduğu için hapse düşmüş. Hapse düşmesi aslında daha karışık bir yoldan olmuş ama, işin başı gene bu kitap okumaya dayanıyor.” Hapse girme sebebi özetle, generale uygunsuz sözler söylemek. Bir teftiş esnasında general ona ‘Asker söyle bakalım gece nöbeti neden kutsaldır?’ diye soracak olmuş, o da “Gece vakti her şey başka bir kılığa bürünür generalim. Dallar, kollarını kavuşturmuş insanlara benzer. Yapraklar hışırdar, soğukta ısınmak için ellerini birbirine sürten insanlar dolaşıyor sanırsınız.” demiş, edebi yanını göstermiş, çok kitap okumuş adam ne de olsa. General onun bu edebi yaklaşımın beğenmemiş, maymunuyla beraber sırtını dönmüş gitmiş, ertesi gün bizim asteğmeni içeri almışlar. Öyle ya, bir de maymunu vardı bu generalin. Bir gün “Generalin maymununun öldüğünü haber verdiler, onu soğuk öldürmüştü, askeri tören yapılacaktı”. Biz o sabah vatan caddesinde iştirak ettiğimiz bir merasimden geliyorduk, sen de bilirsin o caddeyi, o gün merasimden önce “yolun iki kenarına biraz halk sıralandı ve aralarına kız çocuklarla çiçekler serpiştirildi.” Bizi alkışlarla yücelttiler gözlerinde. Sonra generalin maymunu için de merasim yapılacak dediler, ama aynı halkı generalin maymunu için düzenlenecek törene davet etmeye kimse cesaret edemedi. Biz de kendi kendimize maymun için saatler süren şatafatlı bir tören yaptık, maymunu öldüren soğuk nasıl oluyorsa bize dokunmuyordu, ne günlerdi.
Umarım sen böyle şeyler görmeden bitirirsin günlerini. Komutanlarını sakın üzme, onlara da yazık evladım, onlar arasında da kim bilir ne ıstırap çekenler vardır. “Bu mektubu iyi oku. Bir gün olur, belki hepsini anlarsın. Bütün umudumuz sendedir. Bugün için kendi yağımızla kavruluyoruz. Yarın için senden iyi oyunlar yazmanı, yazdığın gibi, içinden geldiği gibi oynamanı bekliyoruz. Biz de artık aramızdan iyi oyuncular çıkarmak istiyoruz.” Askerde oyun olmaz diye düşünme sakın en güzel oyunlar asıl orada olur; bu oyunların en büyük özelliği ise, figüranları çoktur. Neyse Hidayet kardeşim, bu kadar gevezelik yeter, burada keselim.“Mektubumuz karışık olmakla birlikte, ruhumuzun aynasıdır. Derlenip toparlanması, içimizin derlenip toparlanmasına bağlıdır. Biraz daha zamana ihtiyacımız vardır.”
Sağlıcakla kal.

Seni seven ağabeyin;
Tuna.


“Sen meramını bize teslim et. Bu ruh, bu tende oldukça, serüvenine uygun bir kıssa yakıştırırız elbette. Nerede olursa olsun, bir insanın üzerine bu kadar yaşantı yığılsın da, bir başkası onlardan bir şey çıkarmasın, mümkün mü? ”