anlat, nurhayat hanım, hayat..

“Nurhayat hanım silkindi, başını salladı. Hayır. Evet. Ben anlatayım da sen gene bildiğin gibi yaz.”

Edebiyat nedir? Ülkemizde edebiyat çok kolaydır. Daha ilkokulda öğretmenim
“Bir gün ağaçları yazın demişti, ağaçlar demiştim ben de uzun dalları gökyüzüne uzanır. Ağaçlar demiştim kuru dallarını uzatarak bulutlardan yağmur bekler.” İşte o gün edebiyatçı olmaya karar verdi. Ben değil canım, öğretmenim. Benim de yazacak bir şeylerim olsaydı keşke, yazacak bir yaşantım. Oysa ki aynı yaşantı içinde çırpınıp durmaktan başka yapabildiğim bir şey yok. Ben değiştiğini sanırdım, birini bitirip diğerine başladığımı, yeni yerler, yeni işler, oysa“Bir yaşantıyı tam bitirmeli, hiçbir iz kalmamalı ondan. Yeni yaşantılar için. Yeni yaşantılar için. Bunu önceden bilseydim, yaşantı milyoneri olmuştum.” Ama aynı yaşantı, aynı oyun, aynı oyuncularla devam ediyor. Aslında oyuna katılmak basittir, “Fakat, oyunu, ne pahasına olursa olsun sürdürmek gerekmektedir; oyunun kuralı budur.” Bu büyük oyunda insanlar daha rahat bir hayat sürebilir, gözü kapalı daha mutlu olabilir, huzuru düşünmemekte bulabilirler. Ama sen ayrı durmalısın. “İnsanlara kaptırma kendini, durmadan koşuşma, onlara uyma, insan bir makinedir, bir yerde bozulur, yavaş yavaş kullan aklını, şimdi biraz dinlen, hep birlikte saçmalayalım, aklımızı dinlendirelim, mantığımızı dinlendirelim, rüyada yaşayalım.(Aman dikkat et, kafanı bir yerlere çarpma. Deliler uzun yaşar, budalalar uzun ömürlü olur, aptallar rahat eder.)”

“…bugün elimizde olmayan nedenlerle son tarafını tayinden aciz olduğumuz hayatımız yani bindokuzyüzbilmemkaç yılından beri gerçek başlangıcını çeşitli bahanelerle gecekondusal yaşantımıza kadar ertelediğimiz müddei ömrümüz, hep birlikte bu mektubun satırları arasından sana sıkıntılı selamlar ve durgun saygılar sunarız. ”