Qui veut de moi et des miettes de mon cerveau?

Dünyanın güneşi tavaf etmesine kim bilir kaçıncı kez şahit olduğum bu garip günümde beni yalnız bırakmayan tüm harflere teşekkürü bir borç bilirim lakin noktalama işaretlerinin böylesine önemli bir günde beni unutmuş olmasina çok kırıldığımı söyleyeyim çünkü böylesine önem verdiğim bir yazıyı noktalamaişaretlerindenbirinibile kullanmadan yazmak mecburiyetideyim şimdi. Nokta geldi sağolsun, aynı duyarlı-aaa virgül de burada, tamam zaten ikisi bana yeter, yetmez mi? Bak, kuvesçınmark, ama mahçup ediyorsunuz beni, sürpriz yapmışlar ne güzel, canlarım, kral sizsiniz.

Çok zamanlar üşendim ve hep yazdıklarımı basit buldum ama, karalama dahi olsa yazı yazıdır, uzaylı da olsa insan insandır. Hem sonra, sonrası önemli, tekrar dönüp bakınca insanı mutlu eden, en azından bir tebessüm yerleşmesini sağlayan cümleler yazılmış. Dönüp bakınca sinirine de, kederine de, hüznüne de gülüyor insan, kahkahalarla değil ama, sadece bir mütebessim ifade yüzünde. Yüzden sonra ne olur bilemem kaça kadar gidebileceğini düşünmek istemiyorum, ay, düşündüm bile!

Diyeceğim o ki,aslında bunların hepsi bir hayal. Gerçekleşmedikleri ya da gerçekleşemeyecekleri için hayal oluyor zaten, zihnimize yerleşen ve gözümüzü kapattığımızda gördüğümüz hayallere de rüya diyoruz. Bunların beyaz ve pembe renkli olanları ise bilim adamları tarafından düş olarak adlandırılmış, bizim yapabileceğimiz bir şey yok. Zaten bu bilim adamları denen güruh, sarı çizmeli Mehmet ağa ve ekibi öncülüğünde, namı ile varolan lakin cismen pek görülmeyen, her yerde sanını görüp adını bilmediğimiz, her gün gözümüze süreceğimiz enginarın kirpikleri uzattığı ya da her gün otuz iki gram karabiberin beyin kanaması ihtimalini yüzde seksen oranında azalttığı gibi en gerekli bilgilerle bizi aydınlatan adamlar. Adam olması şart mı? Ne demiştik, beyin kanaması ha? Bu bey çok ağır yaralanmış, çok kan kaybetmiş, kanaması durmuyor. Hemşire, karabiberin dozunu arttırın, eminim ki beyin kanamasına iyi gelecektir. Evet zaten hepimizin isteği kendimiz için iyi gelecektir. Onun için çalışırız. Hayatımın kalanını tamamen planlasam, düz bir çizgi gibi gün ile ölüm arasında, düşünsenize hiç şaşmadan o çizgi üzerinde her gün ilerlemek. Ne kadar bayağı. Ölüme en yakın adam, kendi çizgisini çizip sonunu getirmeye çalışandır. En azından yolun sonunu gördüğünden. Ne yalan söyleyeyim, bazen kendimin bile inanmadığı şeyler söylemiyor değilim.

Yarın ıssız bir adaya düşersem yanıma ne kağıt ne kalem, sadece üç tane fil alırım, onların hafızası kuvvetlidir unutmazlar hiç. Bilinmemenin hazzı olabilir mi? Ya hatırlanmamanın acısı var mıdır? Var olmanın birinci şartı, düşünmekten çok düşünülmek değil mi? Ah, koyunlar, sizleri düşünen bir çobanınız var, dünyanın en şanslı koyunları sizsiniz. Oysa boşlukta kaybolanlar da var aranızda. Mutlak hıza ulaşmış bir şekilde boşluktan aşağı düşenler bağırıyor, düşüyorum, öyleyse varım. Ama düşenin dostu olmaz. Düşünenin dostu ölmez. Milattan önce yaşasam çok veciz laflar ederdim. İnanmıyor musunuz? İnanıyorum, öyleyse varım. Yokluğa inansam bile varım. Birazcık nihilistim ben. Kimseyi aydınlatma gibi bir sorunum yok bu yüzden, kendimi bile, aydınlatmayan ampullerin mucidiyim.(Tesla’ya selam, Edison senden nefret ediyorum)

Aman canım boş verin. Tulmon bugün günlerden ne? bugünlerden bana ne. Ve bitti işte bu kadar.