Kahvede kadere inanmadığımdır

Üç vakte kadar beni kendine inandırman gerekiyor anlattıklarına değil. Çünkü ağzından dökülen sözcükler kahvenin acılığından hiçbir iz taşımıyor, halbuki ben lezzeti onda bulmuştum, kendime zaten bir yol çizmiştim sen bana anlatmadan, fincanın iç duvarlarından taşıp odanın tavanına kadar saçılan bir tabloydu zaten benim için kahvenin cisminde temsil edilen acı, ve benim için en sevimli şekilleri çizip duvarlarıma ruhumu okşayarak anlatıyordu lezzetini.
Bana duymamı istediklerini değil gerçekleri söyle, bunun için öncelikle o fincanı elinden bırak. Kahveden bahsedeceksen gözlerimden başla, bak bakalım oradan neler okuyabileceksin. En basit tercihlerimi dahi kedere kullanmayı seçmişken, kutsal kahveyi bulma işini kadere teslim edip, elimdeki devasa fincanla odayı aşağı yukarı katetmem bu yaştan sonra mümkün görünmüyor.
Bu kurukahveci ayarındaki kuru yazıyı aynı ayarda bir altılı ile bitirmek ve uyuyabilmek isterim, çünkü bugün kendime çok kısa bir zaman dilimi ayırdım ve kahveyi hızla içtiğim zaman dilimi yaktı.
Alınır ufacık söze hay allah girmek için göze şimdi o eller avuca alınır
Yorulur kahve fincanı en güzel düşlere aklım hayal kurmaktan yorulur
Kırılır en masum sözcüklere ve el çeker birden fincan hızla düşer kırılır
Süzülür kırıkların arasından kahve derdini anlamak için gözler süzülür
Tutulur yine bir bakışta insan o ellere usulca uzanılır ve yeniden tutulur
Sarılır boynuna bekler sonsuza kadar o an sanki hepsi gerçekmiş sanılır
Biter.