Gösterişsiz, içi umutla dolu bir adamım, sanıyorum ciğerparemden rahatsızım

Sınırları içinde yaşamaktan asla sıkılmadığım bu ülkenin en büyük yeraltı zenginliği olan notlarıma şöyle bir göz gezdirdiğimde petrolden daha siyah bir mürekkebin topraktan hışımla fışkırdığını, ama gidebildiği yere kadar yükseldikten sonra, yerçekimine çaresiz teslim bir inişe geçip, kağıdın üzerine serbest düşmeye ait tüm denklemlerle birlikte süzülerek acıklı birkaç rorschach damlasını ancak bırakabildiğini görüyor ve bir arttırıyorum.
***
Çünkü o aralık ilk defa odaya elinde notlarla başka biri daha geldi, şimdiye kadar o aralık kapıdan bakan çok olmuş fakat eşiği aşmaya cesaret eden görülmemişti, dört tarafı kelimelerle çevrili odasında robinson o aralık ayının son cumasında daha önce vaaz geçtiği bütün mezar taşlarını bir yana toplayıp onlara şiir koşmaya başladığı anda odayı çevreleyen kelimeden duvarların bir kez daha yükselmeye başlamasıyla kapıdan bakan bir çift göz bedene büründü ve eşiği geçer geçmez kendisini odanın en yüksek yerinde buldu.
Ama bu aralıksız geçen senelerin masumiyetini ve acımasızca verdiği aralıksız acının aslında bir ışık oyunu olduğunu kanıtlamadığı gibi, ayın karanlık yüzününde yaşayanların neden bu dünyadan ayrı fakat ondan ayrılamadan yaşadıklarını, ya da teslim olduklarında her ay döneceklerini bildikleri halde neden ışığa sürekli sırtlarını dönmek zorunda kaldıklarını açıklayamaz. Zaten oda derin ve karanlık olmasaydı o aralıktan bakan gözler böyle parlamaz, odanın en yüksek yerine çıktıktan sonra içeriyi bu kadar sonsuz ve kuvvetli aydınlatmasına gerek kalmazdı.