Oyunumuz tünelin sonunda ışığı gördüğümüz yerde başlar

İki anarşistin kaza sonucu bir tiyatroya gidişi ve ardından gelişen olayları anlattığımız bu oyunumuza hepiniz hoşgeldiniz. Oyunumuz tünelin sonunda ışığı gördüğümüz yerde başlar. Abdullah beyin hacdan dönüşü münasebetiyle verilen akşam yemeğiyle devam eder. Oradan nerede olduğu belirsiz bir tiyatro salonuna geçeriz. Sonra bu “tiyatro”da oyuncunun ayağı tökezlese de gülsek diye bekleyen seyirciler etrafımızı kuşatır, bilhassa belaltı espriler ve el kol hareketleri ile kendilerinden geçerler, biz sıkılırız, dayanamayıp kalkar ve bir daha sahnede komedi izlememeye ant içeriz, varlığımız türk varlığına armağan. Oyunun yarısında kaçıp alt kattaki sergiye dadanırız, ne güzel şeyler onlar. Oradan “edep ya hu” seçer yukarı yollarız, “ah minel aşk”ı kendimize, “hiç”i yanımızdakine saklarız. Perde kapanır.
Sırtımda siyah bir ceket o akşam, mevzuya bahis olmakta. Ceketle kim adam olmuş azizim, biz çok ceketler gördük aynaya bakınca içinde adam yok, ne büyük adamlar gördük sırtında ceket yok, o akşam. Jön yelekleri tavandadır Ruhi bey, adedi iki. Ha bu arada, görüşmeyeli nasılsınız?Biz de iyiyiz de, model erkek bedeninde limite gelip dayanmışız, haberimiz yok. "Selam ben gaffur, nasılım dedik millet Ruhi Bey'i bile ciddiye almaz oldu, ne yapalım?" Oh be bitti, ama arkadaşlar çılgın dersane oynarken sinemalarda, sizin işiniz ne tiyatroda? Önce acımasızca kızıyoruz ama sonra kıza acıyoruz. Kendimizle hesaplaşmamız bittikten sonra sıra size de gelecek sevgili halkım bunu bilesüz. Markiz de sade kahve içmek de var ama creme brüle latte de çeliyor insanın aklını üzüm çayı desen o da bir hoş kokuyor mühim insanların bu içeceğini bizim de sevdiklerimize içirmemiz vacip oldu artık. Kurşun geçirmez yeleklerde büyük ucuzluk var, aynı ucuzluk ortaköy kahvaltılarında geçerli değil. Kitapçılarda kırmızı koltuklara kurulmak zevkli de, derdini anlatamamak zevkli değil. Yok efendim ben Paris'ten vazgeçemem, ve ısrar ediyorum halk adına da düşünürüm vakti gelince, ama önce kendimle olan münasebetlerimi aşmam gerek. Artık bu köstekli saat bu yeleğin cebinden zinhar çıkmaz, bu yelek de bu sırttan zinhar inmez, bu sırt da bilmem acaba bir gün dik durup şöyle arkasına yaslanır mı, derin bir oh çekip, ellerini yeleğinin cebine sokup şu fakir bir keyif cigarası yakabilir mi masasının başında sevdiği bir yazıyı bitirmeyi müteakip? Kuru hayaller taciri iş başında. Biten keyiften arda kalan, yegane zenginliğim kendini bilir. İzzet-i nefsime dokunan her konuda yanılırım, İzzet-i nefis düzeltir. Tavlayı açarız, ilk zarda hep yek gelir daha oyunun başında, iki kapı birden alır sağlam gideriz, tutunmaya umudumuz olur.