İtiraf ediyorum sana, hayallerim boşa çıkarsa ağlarım.

-Et nunc et semper dilectae dicatum.-

Bu sana kim bilir kaçıncı mektubum. Her birisi diğerini çağırıyor adeta. Şimdiye kadar sana yazdıklarımın hiçbirini okumadın, biliyorum bunu da okumayacaksın, aradan belki çok uzun zaman geçecek, bu mektuplar zamanı geldiğinde ya senin ellerinde, ya da sobanın gürleyen ateşinde bulacak kendini. Bu ateş ya parlayacak iyice, sıcaklığı içimizi ısıtacak iyiden iyiye, ya da küllenecek benimle beraber, toprakta son bulacak. İşte bu mektupları kendi başıma tekrar tekrar okuyup birer birer ateşin kucağına atarken, benim gözyaşlarım daha düşmeden gözlerimde kuruyacak, mektuplardan sonra beni yakacak o acımasız kızıl ateş. Yanmaya ihtiyacım olacak çünkü, bilmez misin ki, ben ne kadar her ateş gördüğümde suyu hayal etsem de, kimse su taşımadı benim için. Şüphem kalmadı artık, o ateşler benim için hiç göle dönüşmeyecek, ve ben karşımda gürül gürül yanan ateşe inat hüngür hüngür ağlayacağım.
Bu sana kim bilir kaçıncı seslenişim. Kelimeler birbiriyle yarışıyor adeta. Şimdiye kadar sana söylediklerimin hiçbirini duymadın, biliyorum bunu da duymayacaksın, söylenir söylenmez bütün kelimelerim havaya karışacak, kim bilir ne kadar zaman geçecek aradan, ya orada bekleyip zamanı gelince kucağına dolacak sözlerim, ya da evrende küçüklüğünü bilip edebiyle kaybolup gidecek. Bu sesler ya yankılanıp semada, kulaklarında çınlayacak sahibini bulduğunda, ya da hepsi toplanıp bir kuşluk vakti şerefelerden bana geri dönecek. Korkum odur ki, dünyanın bunca gürültüsünde bu kelimeler yitip gidecek, sahibine kavuşamadan, beni duyuramadan yok olacak, ve ben kaybolan seslerin anısına sessiz sessiz ağlayacağım.
Hayallerim boşa çıkarsa, itiraf ediyorum sana…