fragment

Apartmanın yedi numaralı dairesinin ahşap kapısı çok kolay açılmazdı. Anahtarı yuvasına sokunca hafifçe yukarı doğru kaldırmak, tam o esnada kapının tokmağından tutup kendine doğru çekmek ve aynı anda anahtarı çevirmek gerekirdi. Kim bilir kaçıncı kez aynı yolla kapısını açtı küçük memur Salim. Şu memur hayatının sevdiği özelliklerinden birisi buydu, en azından her akşam yedide evinde oluyordu, ama acaba bu Salim için gerçekten de sevilecek ve sevinilecek bir durum muydu?
Salim efendi, hayatım çok monoton, çok sıkılıyorum diye dövünüp durur; sonra da her aksam evimdeyim, ne güzel diye sevinir. Bir akşam işten çık ama eve gitme desen, bir aksam işi uzat ertesi gün gelme desen, bir akşam gel dışarı çıkalım desen dinlemez. Hakikaten istemez mi bunları acaba? Aman efendim, ben tanırım onu, istemez tabi.
İçeri girdi ve kapıyı yavaşça kapadı arkasından. Kapıyı çarpmaktan kaçınırdı, sessizce girip çıkardı her zaman evine, komşuları rahatsız etmemek için değil, komşuların ne geldiğinden ne de gittiğinden haberi olsun diye. Çantasını hemen girişe bıraktı, önce perdeleri kapadı, sonra ışığı yaktı. Hemen ardından kumandayı aradı gözleri, sehpanın üzerinde gözlerine yakalanan mucizevi aleti alarak kırmızı düğmeye bastı, nihayet, artık yalnız değildi evde.
Salim için televizyon bir ihtiyaçtı ama, nasıl bir ihtiyaç? Evde ses olsun, canım sıkılınca kafamı kaldırdığımda görebileceğim insan görüntüsü olsun gibi sebeplerden sadece, ama bununla kalmıyordu, hem hiçbir programı beğenmiyor hem de aynı programları izlemeden duramıyordu.
Bir gençlik dizisi, klipler, jüri yarışmaları, reklamlar, yerli diziler, futbol tartışmaları, haberler, belgeseller, reklamlar, aynılar, hep aynılar.
Derken bir gün, en sıradanından akşamların birinde, pineklerken beyaz camın önünde, saatine baktı. Sekizde oturmuştu televizyon karşısına, saat on bir olmuştu. Ben ne yapıyorum, dedi kendine. Ben ne yapıyorum? Oturmuş aptal gibi şu aletin karşısında, hiçbir gerçekliği olmayan şu süslü aptal kutusunun önünde vaktimi öldürüyorum? Üstelik hiçbir programı izlemeden, sürekli ilgimi çekecek bir şeyler bulabilme umuduyla kanal değiştiriyorum, tekrar hepsine bakıyorum, ve tekrar, bazen bir diziye, bazen kliplere, bazen filmlere takılıyorum, hiçbirisi beş para etmez şeylerle kendimi avutuyorum. Şu futbol tartışma programları, hepsi birbirinden farklı ama herkes aynı şeyleri söylüyor, herkes aynı anda konuşuyor. Şu haber programlarında herkes kendi haberini yaratıyor, gerçekten olan biteni söylemeye kimsenin niyeti yok. Şu yarışmalarda insanlar para için ne kadar alçalabilir gözümüze gözümüze sokuluyor, şu ya da bu olabilir, hepsi birbirinden çirkin şeyler nasıl olur da beni bu kadar meşgul edebilir?
Kalktı, televizyona gitti, kapattı. Televizyonu kaldırdı ve durduğu masa üzerinde ters çevirdi, ekran duvara bakıyordu şimdi. Bir kağıda, büyük harflerle "KÜS!" yazdı, tutup televizyonun arkasına yapıştırdı. O gün bu gündür konuşmuyorlar, birbirlerinin yüzüne bakmaz oldular.