bir mum yanıyor içerde ışığı silik, bir de ben…

Gece, ne kadar uzun. Gece, ne kadar da yağmurlu. Damlalar birbiriyle yarışıyor yere düşmek için, şimşekler ışığın gücünü göstermek ister gibi ardı ardına çakıyor, yıldırımlar kendilerine sokakta tek başına yürüyen yalnızları hedef seçmiş. Gökyüzü hiç karanlık kalmıyor gecenin ortası olmasına rağmen, bu kez ne ay ne de yıldızlar aydınlatıyor semayı, şimşekler çakıyor peş peşe, gök gürültüleri şimşeklerin hızına yetişemiyor bile. Uzaktan bir ses geliyor göğün yırtıldığını haber veren, ve ardından damlaların hızla çatıya vuruşlarının sanki başıma düşüyormuş etkisi veren haşin sesleri yankılanıyor içerde. Karanlıkların koynunda en küçük ışık huzmesine hasret olan ben ise, yine aynı şeyleri düşünüyorum gözlerim kapalı. Gök bir kez daha gürlüyor, bir korku filmi sahnelenirmiş gibi evin içinde, şimşekler üst üste çakıyor, salon bir aydınlanıp bir kararırken yalnızlığımın resmini çekiyor sanki gece. Flaşlar patlıyor ve beni ele veriyor en yalın halimle. Saklanacak bir kuytu yok, kaçamıyorum hiçbir yere; ve biliyorum ki herkesi ürküten bu ışık benim içimde çakıyor, bu ruhu o aydınlatıyor. Ben de inadına, kaçarken herkes kuytulara, uzatıyorum kafamı dışarı, geceden fırlayan bu ışığı yakalamak için. Islanınca kirpiklerime kadar, sokuluyorum yine usulca içeri. Şimdi bir mum yanıyor içerde ışığı silik, bir de ben…