ah! konstantiniyye, elbet bir gün feyz sunacaktır...

yeni gönderi kaptığım gibi surun tepesine doğru koşmaya başladım, aman allahım! sur '08, ne çok acı var! basamakları yirmibeşer yirmibeşer çıkıyordum ki arkamdan bir beşer seslendi, hasan mısınız? hangi hasan diyecek oldum, ulu manitu! az kalsın kendimi ele veriyordum, hem beni versinler ellereydi, hem beni vursunlardı öyle mi? bir melankoli molası vermeyi düşündüm ama burada mola veremezdim, gürani henüz masa hakemlerine işaret vermemişti. bir gözüm ise benimle beraber bu kocaman taş bloğa çıkan ark-adaşım hasanda idi. açtığı kanalda hızla ilerliyor, önüne çıkan düşman askerlerinin ekserisini keserek sekerayak ilerliyordu. gözlerime inanamadım, oha! kendimi bir an için o hasandım. yanıma kadar geldi, senin adın da hasan, benim adım da hasan, bundan sonra senin adın dasein olsun, dedi. sırası mı şimdi hasanım diyecektim ki, dilim dürttü, eyvallah dedim, helalleştik, tamamdır o zaman, heideger benimle ol, uçalım burçlardan, bakalım dünyadaki resmi mise-en-scéne türküsünü söyleyerek yukarı çıkmaya devam ettik, frenk diline bu kadar hakim olması beni titretti, yeni gönderi hala elimde sıkı sıkı tutuyordum ve ucundaki sancağı burçların tepesinde dalgalandırmak için sabırsızlanıyordum. kalenin en yüksek burcuna yerel halk koç burcu adını vermişti, biz de hasanımla beraber koşa koşa koça çok yaklaşmıştık. işte zirveye tam beş adım kala hasanım durdu, birdenbire üzerindeki zırhını ve yeniçeri şapkasını çıkardı, o yeniçeri şapkasının altına sakladığı upuzun saçları omuzlarına döküldü, hasanım meğer bana has'anım imiş. onun için buralara kadar benimle beraber koşmuş. işte o anda, hanım meğer sen ne dilbermişsin, dedim, melal-i hasret- i gurbetle ufk-u şama baktı, gülümsedi, çok çile çektik ama değdi dedi, bu da böyle bi hanımdır. yılların yorgunluğu ile kocaman sarıldım, ve birden sırtımdan soğuk teller boşandı, zırhım parçalanmıştı. yeni gönderi hala elimde tutuyordum, lakin sırtımdan giren hain bir ok dayanacak güç bırakmamıştı. hanımın üzülen gözlerine son kez baktım, süzülen kanlarımla taşların üzerine son sözlerimi yazarken, çok erken dedim, daha çok erken...