o halde quo vadis?

sessiz bir kış gecesi havada bildiğin nuh kokusu
serinlemek için okuyup üflenen hattat mahareti nefes
yedinci kattan aşağı düşerken bir damla hacer
tam da tepeme çinliler gibi bilerek ve isteyerek.

eldivenli bir şair lafta sevgililerini arayıp duru
dökülmezden önceki son akşamı bu çinilerin
o fotonlar hiç çarpışamazdı dünya aradan çekilmese
dışarıdan bakınca tabii, öyle görünür uzak ki.

yolun sonu bugün yazıldı ama dante ortada yok
hem yaş gösterilir mi bu modern zamanda ne kader ayıp,
ya bu ceketlerin içine nasıl sığmışlar o eski adamlar?
kitaplar en çok üstüne basmak içindir mevzu alırken.

adım atılırsa kutuya-çekince-hep boş çıkar gözler,
caddeler çünkü susuz oradan gemi hiç gitmez
eğilmeden kurtulamazsın güneyliler çok iyi ok atar
bir de göz hizasında esen yüz dönülmez rüzgar taş.

gözümde koparsa tufan dev yaralar tuz basar
buradan ayak ucuma damladığı bir denizin durgun suyu
kıyıya vuran yunusu şüphesiz vefa borcu kurtarmak
bak umut alıp veriyor demek hala nefes var sıcak.

sanki bana da çinliler mi zulmetti bu kadar, yok?
geri çekilen sular seddini aştı yeşil taşları yıkamadan
ve açığa çıkan balıklar çıplak ve suyu bile biliyorlar artık
bölünen ayda bir temizlesin buraların tuzunu kuşlar.

ne olursa nasıl ölürse bu kadar hayvan susuz
yine gel git sonra yine önümde defter çok
dilde sadeleşme olur alfabeden bütün harfleri sileyim
kafeste tek söz tek kalsın tek kafi başka aslan yok.