Mais, c'est tres facile!

Ben küçükken, basit sorulara hiç parmak kaldırmadım cevapları bildiğim halde. Herkesle beraber elimi havada göremedi kimse, belki gerçekten basit olmayan problemlerle karşılaşıp etraftakilerin ellerini havada daireler çizerken görmediğim zamanlarda ancak istemişimdir söz hakkı. Basite karşı kendimi bildim bileli mesafeli ve tahammülsüzüm. Basite takılıp aynı şeylerin tekrar tekrar önümüze gelmesine sebep olanlara de sempati duyamamışımdır doğal olarak. Yıllardan beri, kendimi bildim bileli basitlikten kaçınmaya çalıştım, geldi hayat görüşü gibi tepemde duruyor şimdi. Ve şimdi, etrafımdakilerin basitlikleriyle ne kadar mutlu bir hayat sürdüğünü görüp, kendimle çelişiyorum. Basit diye hor görüp aşağıladığım düşüncelerin davranışların insanları ne kadar kolay sonuca götürdüğüne şahit oluyorum, basit diye burun kıvırdıklarım benden çok ileride durabiliyor, ben hala kendimi daha yüksekte kabul edip kendimi kandırsam bile. Basitler dünyası diye bir dünya var, niyet etsem de giremiyorum, kendimi oraya ait hissetmediğimden. Standart ve basit. Normal ve sıradan. Genel ve bildik. Bu kadar takılmasaydım bu sözcüklere şimdi burada değildim, dışarıda bir yerlerdeydim. O zaman ne bileyim, basit de olsa küçük çaplı bir mutluluk olmaz mıydı benim için? Ah oğuz, küçük burjuvanın Pazar ayini ile mutlu olan insanlar olamaz mıydık biz? O zaman utanmazdım ben de böyle şeyler yazdığıma. Utanıyor muyum? Sadece ruhumu çıplak hissettiğimden.