Mefhumu nasıl bilirdiniz?

İyi bilirdik diyebilirdik, lakin bildiğimizi sandığımız şey aslında ateşin kimyasından ziyade kibritin kendisinden ibaretmiş, sonuna dek tutabildiğinde elini yakan bir el kadar acıtan. Biz ateşe atmak için bildiğimiz dalı kesmişiz haberimiz olmadan, ve ancak hızla düştüğümüzde ağacın azametini farkedebilmişiz, bütün dallarıyla göğe uzanan.
Longing to be long enough to reach the sky.
Ciddiyetimi muhafaza ve müdaafa etmek mecburiyetinde olduğum halde dahili ve harici birtakım yıldıza kayıtsız kalamamamdan mütevellid gece kaldırımlarda yine başımı göğe kaldırdım. İleri gitmekle geri gelmek arasında gidip geldiğim bu günlerde, uzun sayılamayacak bir firakın habercisi olarak zihnimden dışarıya kısa sayılabilecek bir firar planı yaptım.
Sentenced to make sentences with senses.
Define bulma umuduyla karış karış toprak gezen adamcağız gerçek zenginliğin toprağın kendisi olduğunu anladığı zaman çok geç kalmıştır. Onun için kendisinden önce mefhumu gömmek zorundadır güzellik tohumlarını ektiği toprağına, kalan senelerde yeşerecek dallarda teselli bulabilme ihtimalinden başka tecelli edebilecek bir şey yoktur.
Tu me manques, mais c’est pas grave.
Better lay down in your eternal grave.
- grave sözcüsü-