şu güzelim bulutlar, hemen kayboluyorlar

Vuruyor kalbim vuruyor da, neden bir an olsun hızlanmıyor şu vuruşları?
Bak ne kadar zaman geçirmişim tekdüze vuruşlarıyla kalbimin. Şu aşkın hatırına bir hızlan be mübarek beni gerçekliğine inandır! Olmuyor, faydası yok yakarışlarımın, kendi yüreğim bile beni anlamadıktan sonra. Hiçbirine söz geçiremiyorum, ruhum iyice sabırsız artık beklemek istemiyor, ne olacaksa olsun diyor olduğu yerde devinip duruyor, tek söz geçirebildiğim aklımdı, o da kanatlandı son zamanlarda. Uçmaya niyetli de, kanatları o kadar ağır ki daha kaldırıp uçamadı, beni bırakıp gidemedi. Onun sayesinde bütün hıncımı arsızca bütün insanlığa karşı köpük köpük kusuyor, biriktirdiğim bütün kini boşaltıyorum zavallı dünya insanlarının üzerine, şüphesiz ki mutluluklarını kıskandığımdan, şüphesiz ki kendimi bütün bu hıncımdan kinimden kurtarmak istediğimden. Bütün kaygılardan bütün tasalardan uzak insancıklar, sizlerden af diliyorum, bağışlayın beni. Siz doğrusunu yaptınız, gözlerinizi kapattınız düşler alemine daldınız. Ben sizlere sataşırken aslında kendimden kurtulmak istiyorum, çünkü hınçların en büyüğünü kendime karşı duyuyorum, en çok kendimi yaralıyorum. Bu zındık tutkularından usanacağa benzemiyor aklım hiç, bu küstah sataşmalarından bu kendini bir şey zannetmelerinden bu dizginlenemez arsızlığından vazgeçmiyor, belki ruhumu da kalbimi de o sıkıntıya sokuyor. Tabi ya, düşündüğümden duymuyor muyum ben bütün bu acıları, tohumları kafamda değil mi bu koca sıkıntı ormanının, içine girip de yolumu kaybettiğim, dev ağaç dallarının güneşe bile izin vermeyip beni karanlıkta bıraktığı bu boğucu ormanın? Ben buraya aitim, toprağa, bulutlardan toprağa sürgünüm senelerdir ben, bulutlara çok uzağım ve oralara asla dönemeyeceğim, kendime sahte bulutlar yaratıp onlarla oyalanıyorum. Gündüz bunlarla oyalıyorum kendimi, sonra yine gece kapanıyor üzerime. O geceler ki, yalnızlığım kadar derin. Geceler o kadar derin ki, dipten kurtulup başımı dışarı çıkarmam olanaksız. Ah hayat! Hayat zalim ve acımasız elleriyle boğdu beni, şimdiye dek geçek sandığım masalsı bir ırmağın kenarında. Elleri boğazımda, akan sulara bakarken ben, o zaman farkettim suyun kan kırmızısı aktığını. Ne ölüp sona erdirebiliyorum bu acıyı, ne de kalkıp kurtulabiliyorum ellerinden.
Vuruyor kalbim vuruyor da, bir an olsun hızlanmadığından şu vuruşları, bu acı bitmiyor.

hepsi Baudelaire yüzünden.