bir şarklısın sen, ve şark beklemenin yeridir

alışkanlıklarımızın garba bu kadar yakın durması ne büyük garabettir ki; bir gece uyurken medeniyeti elimizden çaldığına inandığımız batılılar, şimdi darphanelerinde bastıkları medeni düşünceleri ve fabrikalarında işledikleri sosyal yaşam platformlarını gözümüzün önünde uzaya fırlatırken, bizim gözümüze hep en çok izlenen filmlerin farksız karakterleri takılıyor, çünkü biz her yeni dalgayla rağmen bir türlü alabora olamamış, artık batı medeniyetinin tepsisinde yaşamaya iyiden iyiye alışmış bir ex-imparatorluğuz, mutfak jargonuyla anlatmak iktiza ederse; biz dünyanın öküzle balık üzerinde durduğuna inanırken onlar düz bir tepsi şeklinde ısrarcıydı, şimdi ise inanışlar ziyadesiyle değişti, tepsiler rafa kaldırıldı ama düzlük umumun efkarı arasında hala baki, böyle olunca benzerleri arasında hala yörüngelere, dönüşe ya da yerçekimine inanmak da fuzuli, bazen ise nef’i, ne diyim.
oysa ben mahkeme önünde farklılığını ispatlamış bir davacı olarak inanıyorum ki, ülkemizin halihazırdaki göz zenginliğini düşününce sonsuz gelirin paylaştırılmasında adalet mümkün, onun için istiyorum ki temeli her türlü olumsuzluğa sabırla dayanan, bir konstrüksiyon elemanı olarak laf/fal ikilisinden ziyade hal/lah kimyasal maddeleriyle sertleştirilmiş ve hatta çifte su verilmiş fikirlerin bükülmezliğinden destek alarak yükselen şu karşımızdaki yüksek muhakeme binası, başımızdaki bu sosyete partisinin kapatılmasına maddi manevi her türlü desteği vermekle birlikte bu konudaki gerekçeli kararsızlığını da rahatça açıklayabilsin, tabi eğer içinde bulunduğumuz bu “hal” ve bu “lah”za, muhtemelen hiçbir “laf” ve hiçbir “fal”ın söyleyemeyeceği bir hikayeyi aynı mimari dilde anlatmayı başarabilecekse.

daha çok tanpınar okumalıyız.