bir filmi yakin izlemek

Eğer çok saygıdeğer müdürümüz okul bahçesinin ortasına bir hitchcock heykeli dikip altına altın harflerle “hayatta en hakiki mürşit filimdir” diye yazmasaydı hayatta sinemaya bu kadar yakın alaka göstermezdim, ve eğer pek sevgili sınıf öğretmenimiz derslerde “filim çin’de dahi olsa gidip izleyiniz” deyip ardından sevdiğimiz yönetmenleri bize cümle içinde kullandırmasaydı cümle alem içinde kurosawa’nın japon olduğunu ilan edemezdim. Filmlerde alt-okuma denen şeyi anlatmasaydı en sevdiğimiz rehberlik öğretmenimiz, sub-haneke okumalarında dikkat etmemiz gereken en önemli unsurun; uzun planlarda yönetmenin ustaca yerleştirdiği, dikkatli bakanlar için apaçık, fakat itinasız izleyiciler için “caché” detaylar olduğunu, filmin kalanında görmemiz gerekenlere bizleri bunların yönlendirdiğini imkanı yok bilemezdim.
Şimdi bu önümüzdeki, her ne kadar kötü kotarılmış bir film olsa da, filmleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir diye düşünüp, gardımızı düşürüyoruz, rasyonel sayılarla beraber düşünüyoruz. Ve dahi, ey güzel izleyiciler, hüsnünüze saygı duyduğumuz kadar hüznümüze de saygı duyulmasını bekliyoruz. İştirak ettiğimiz festivalleri bir kenara bırakalım, çünkü güzel film izlemek yetmez, izlediğimiz filmleri ameliyata götürmek ve üzerlerinde düşünmek, üzerlerine düşmek ve yanlarında bulunmak gerekir. Zira ben ne filmler gördüm, içlerinde düşünceler yok; ne düşünceler gördüm, üzerlerine filmler yok. Ama hepsi bir tarafa, çok sevgili yönetmenim, bir film ilk izlendiğinde anlaşılıyorsa film değildir ya, filmen und fotografieren ist verboten olsa dahi ben yönettiğiniz filmleri yakınen izlemekteyim.