diyelim ki, yeşile doğru hızla ilerlerken kırmızı yandı ve sözünde durmak zorunda kaldın. o zaman şimdi yeniden harekete geçebilmek için yeniden ateşleme yapmak gerekir. fakat aynı hızı duyabilmek için gözleri kapayıp müziği açmak yetmeyebilir. çünkü ben kaç gündür içtiğim hiçbir şaraba kanmıyorum, inanmadığımdan olsa gerek şart. yeter! bu mevzuyu şarapla ilk kez kim ilişkilendirmişse onu da kılıçla kınıyorum. kın. ekmek değil ki bu şarapla beraber dilimize dolayalım. esef. bugün bütün rahipler günah çıkarma yarışında judas. bahsetiğim vaatler köpük partisi liderinin iki anahtar vaadi gibi bir şey değil. zaten sadece tek anahtar var ve o da bilinen kapılarda çalışmaz. bilinmeyen kapıların eşiğinde bırakılan çocuklar deli büyür. ellerinde kocaman bir sol anahtarı, üstelik ingiliz, şol kapının anahtarı, konuya fransız. bahsederken bahsettiğimiz demek istiyorum, çoğul konuşmak mütevaziliği gösterirmiş. ben çok mütevaziyim, ne kadar mütevaziyim, en mütevazi benim, benden daha mütevazi yok. ama sözlerim havada asılı kalıyor, ne yapsak, kitaplarımızı asmayalım da okuyalım mı mesela? kanatlanmış uçan vaatlerden bahsettiğimden olabilir mi acaba bu balon hegamonyası? uzun vaadeli yüksek faiz işletmeciliğine soyunup çıplak kalmak korkusu. oysa aynı uzun vadeli vaadinden vazgeçtiğini vaazedecek bir cemaati bile yok hocanın. zaten faiz haram değil miydi be hocam, bu vaatler harem değil miydi. ağız dolusu konuşmak bile bile orucu bozmaz mıydı? birileri sürekli birşeyler vaadediyor ve ben inanıyorum diye. aman tanrım ne kadar da kolay inanıyorum. düelloya çağırdığım halde gelmeyen bir alay misafir var. hadi onları geçtim, aynı yerde durdum diyelim. soru sormaya inat hiç polis gelmedi. oysa ki benim vaadim o kadar yeşildi ki. zamanında yüksek ülkelerin yaylaları bile imrendiler rengine. şimdi yeni efendileriyle tanışmaya giden fotosentez fikirleri görünce. bir göz rengi olarak yeşili korumaya and içtim. lakin aklımda birtakım renksiz vaatler var hala galiba geç kalıyoruz. o halde yeşil vaadi bizimdir, yürüyün tellioğulları. birleşmiş müdürler enstitü yakıyor çayır çayır yeşil renklerinde. zaten yerden yüksek lisansımızı bitireceğimiz asıl yer burası değilmiş. vaat edilen bütün uyduruk bahçelere karşı gelip varacağımız yer, ebediyyen metruk mabedinde kendimizi ayarlama enstitüsü, üstelik tek başına, te(k) başı(n/a) t(ek) ba(şinanay).
bazen anlaşılmazlığımın karşısına geçip derin derin iç geçiriyorum sıkışan hayvanları azad.