bir astronodun nod defteri

sanki uzaklaştıkça soğuyor mu ne. donarak ölmekten kaç ve elektrikli sobalara sığın. hem bildiğin ışıkla ısıtıyormuş bak. ufo gören masum köylü, milletin efendisi. bu zamanda böyle efendi astronotlar kolay bulunmuyor. tam karşımda bilinmeyen uçan isimler, uçmaya dair hikayelerle uçan daireler. öteki boğaziçi mezunundan uygulamalı daire uçurma dersleri. ah güzelim artık astronotlar da öyle şişman ki sorma. eskiden bu şarkıları çok severdin diye hatırlıyorum zekiye. bence sen uzayı da seversin heparını da. aya ayak basanı da ayık bakanı da kahraman bellersin. tekrar düşündüm de, tarih tefekkürden ibaret. hem galiba tarihte sadece neil bu şerefe nail olmadı. ve devrim teorisyeni arkadaşlar da bittabi astronot olabilir. o zaman ne duruyorsun, yuri be koçum seni kim tutar? da, ben bir yerden bir ses duydum galiba? mekiğin kapısına bir de not yapıştırmış köftehor: aya gittim gelicem. imza: Armstrong. eh, o zaman sen de yuri ya kulum, buaşka ne diyeyim. he de be, biaşka ne denir ki, olağanüstü halimi hatırımı sor geç ama, ilan edilen o halde şimdi sen de mi moon yoksa? demi moon, demi tavşan, demi bilmem ne belarus? yarım ay, mavi tuna; mavi ay, bu rus milislerin hesabını görün paşam! genelgeçer zevklerin beyhudeliğini anlatan genelgeler çıkarın. zeki müren, ze kim üren! bu nota ancak tamburla çıkar. şol cennet yurdumuzda bazen kanunun da işlemediği şarkiler vardır. paşa hepinize hak veriyor ince telden, lütfen siz de doğru notaya basın. ama sudan sebeplerle itfaiyeye kızmayın n’olur. entelijansiya yangına sıkılan sudan çıkmış balık gibi şaşkın; çölde çay kaşığı tuz, huysuz ve tatlı kaşığı biber, tavuk suyuna çorba kaşığı laf. boş konuşmaktan imtina ediyorum boşkanım. ama böyle sekiz ciltlik bir eserde uyku o kadar iyi geliyor ki son cildime. üstelik buranın yemeklerinin tadına doyulmaz, ici restaurant “le monde”. garsonlar bile dev kazanlarda marine edilmiş marineler. uzayda olsa bu yemekleri kolay kolay bulamazsınız. üzgünüm ama böylesine ebedi hayatta kendinizi edebiyat sosuna hiçbir kitapta bulamazsınız. yo hayır o adam “düşenler”de seni beni yazmadı katiyen, belki bir kalemde sildi. bir de üstüne üstlük evren genişliyor diyorlar, galaksi şeytan! bu nasıl bir hikayeye dönüştü böyle! neyse n, oysa o, koltuğunun altında kitap taşırdı, kimse kim ki, duksa duk, geçen hilalde ayın elemanı seçmeleri geldiği zaman, biz ilk kadın astronottan çok umutluyduk. ama o dahi yerçekiminin cazibesine kapıldı, işte buna inanması çok üzücü, çünkü nasa hakemleri bütün puanlarını sildiler. ve hay, eleğinde eleman eleyen patron, patron! ben buranın yabancısıyım da, şu ilerideki köşeyi en kısa yoldan nasıl dönebilirim? bu ilana kulak ver ya bancı. bak simya deneylerinde kullanmak için vasıfsız element aranıyormuş. ücret dolgunmuş, ama senin düşmeyen dolgun kalmamış. şol yumruğumla o dişi kırmamın üstünden kaç sene geçti? bilmiyoruz, bilmiyor, bilmukabele. Sonra mevzular akl aştıkça, yerlere taşan kanlar koyulaşıyor. tavşan kanlar, demi mor. e onu da siyah çayla içeyim n’apiym. uzay mekiğim dokunmatik pilotta ve göktaşı başımıza yaklaştıkça aklaştı. ama yerçekiminden azade vicdanım rahat, ne de olsa, hasbelkader bu yaşa kadar gelmiş olsam bile, yaşımı göstermediğim planör sosyete tarafından kolayca bilinir, çünkü ben başka bir dilde bisiklet söylüyorum, ve orada bisiklete dolayca binilir.