Diyelim ki, bir öğle vakti yanına vardığınızda, o güne dek gölgesinde oturduğunuz duvarınızı yıkılmış buldunuz. Hangi saygısız duvarımızı yıktı diye kulaklarınızdan dumanlar çıkararak bir suçlu arıyorsunuz. Gözünüze az ileride güneşin altında ayakta duran bir çocuk ilişiyor. Elbiseleri, elleri, yüzü, gözü hep toz içinde. Başka bir suçlu aramaya elbette gerek yok. Şimdi sizin için doğru olan, duvarın yıkılmış olduğu ve çocuğun elbiselerinin tozundan hareketle, duvarı onun yıktığıdır. Çünkü bu kolayınıza geliyor. Çünkü sadece iki cümlelik önermelerle bu doğruya ulaştınız. Çünkü ne kadar az düşünürseniz o kadar kolay bulursunuz. Çünkü en doğru yol sizin için en kolay yoldur. Çünkü yıkılana kadar yaslandığınız duvarın ardını bir kere bile merak etmediniz siz. Çünkü o çocuğun kim olduğunu birbirinize sormadınız bile. Çünkü toz sizin için inanılacak en önemli kanıttı. Çünkü sırtınızı yasladığınız duvarın kendiliğinden bu kadar kolay yıkılabileceğini düşünmediniz. Çünkü bütün mesnetsiz fikirlerinizi ne zamana kadar ayakta duracağı belli bile olmayan bir duvara kolayca yasladınız. Eski yunan tapınakları bir üflemeyle yıkıldı, babilin kulesi bulutlara ulaşamadan devrildi, süleymanın mabedi son taşları oynuyor, fildişi kulelerinden halkın üstüne kolayca inanılacak düşünceler yağdıran aydınlarınız acınacak halde, istisnasız hepsi alçaklık korkusundan yukarı bakamıyor, auschwitz toprağa gömüldü, berlin duvarı parçalandı, ikiz kuleler bile yıkıldı ama, siz bıkmadan usanmadan duvarınızın sonsuza kadar yaşayacağını sandınız.
Aslında gölgesine sığındığınız, körpe zihinlere taze görünümlü köhnemiş duvarınız en fazla sizin ömrünüzce yaşardı ya da en çoğundan birkaç nesil devam edip öylece yıkılırdı, hatta belki siz gölgesindeyken üzerinize devrilirdi de, siz duvarınızın zayıflığına bakmadan yıkan adamı arardınız. Çünkü duvarı savunmak zaten mümkün değildir, bu sebeple, en azından yıkılan haysiyetiniz için saldırmalısınızdır. Bu yıkılıştan sonra duvar yazılarınız da yok olup gider elbette. Bütün o sloganlar şaşkın bakışlarınız eşliğinde tuğlalarla beraber kara toprağa karışır. Çünkü yüksek bellediğiniz o duvarın ardına geçen sizler, kendiniz gölgede kaldıkça üzerine ışık vuran bütün insanları sırf yandıkları için ırkçılıkla suçladınız. Çünkü sırtınızı bir duvara yaslamadan yaşamanın özgürlüğünü kıskandınız. Çünkü siz hayat veren güneşi değil serinlik veren gölgeyi ebedi sandınız. Çünkü o duvar yıkılsa bile artık çocuğu suçlamak sizi kurtaracaktı. Çünkü iz vardı, toz vardı, çocuk vardı, ve çocuğun tek yaptığının, yıkılmaya yüz tutmuş duvarın altında kalmasın diye sahiplendiğiniz kedi yavrusunu kurtarmaya çalışmak olduğu sizin aklınıza gelmezdi. Kolay yoldan yaşamak önemliydi, kolay yoldan köşeyi dönmek gibi, kolay yoldan hayatın anlamını bulmak önemliydi. Siz en üstteki duvar yazısını en doğru söz sandınız, ve birisi daha yukarı bir söz yazdığında, onu bırakıp diğerine inandınız. Düşünürken tek yaptığınız duvarın en üstüne bakmaktı. Şimdi orada gölgede mutlusunuz, birbirinizi hazzın doruklarında ağırlıyor ve konuşan herkesi delicesine alkışlıyorsunuz.
Oysa sizin çağımıza uygun modern düşünceler olarak kabul ettikleriniz; ikibinli yılların gerçeklikten olabildiğine uzak seyreden insan icadı kısır doğruları; parayla satılan kitaplardan öğrendiğiniz dolayısıyla ucuz hakikatler, ya da sağlıksız düşünce sisteminizin kolaya kaçmak suretiyle zorlanmadan ulaştığı burun mesafesinde fikirler; aklınızı hakkıyla kullansanız ulaşabileceğiniz lakin bugünden ötesine varamadığınız mesafeler; sizleri süperkahramanlara muhtaç hale getiriyorken, süperkahramanları da güçlerini boşa harcamaya zorluyor. Kutuplarda mikrofonlara burası neden soğuk diye bağırırken, sahrada bile sıcaktan dolayı suçlayacak birilerini arıyorsunuz, size göre denizler aslında tuzlu değil, tuzu üreten asıl bizim beyinlerimiz, ve oksijen olmadan da yaşayabiliriz çünkü sizin teorik beyniniz oksijensiz bile çalışacak kadar gelişmiş. En basit sorulara temsili bienallerle yanıt ararken, bieNULL cevaplar aldıkça uçan balonu elinde tutan bir çocuk gibi zevk alıyorsunuz, hastalığını doktora göstermeyip diğer hastalara hava atan adam gibisiniz, doktor beni benden iyi mi bilecek dedikçe bütün hastalar sizi ayakta alkışlıyor. Haydi şimdi siz yine kendi doğrularınızla yaşamaya devam edin, kendi doğrularınızla yazın, gezin, eğlenin, konuşun, sevişin, ve uyuyun. Çünkü her uyku, uyanmak için verilmiş bir şanstır.
Aslında gölgesine sığındığınız, körpe zihinlere taze görünümlü köhnemiş duvarınız en fazla sizin ömrünüzce yaşardı ya da en çoğundan birkaç nesil devam edip öylece yıkılırdı, hatta belki siz gölgesindeyken üzerinize devrilirdi de, siz duvarınızın zayıflığına bakmadan yıkan adamı arardınız. Çünkü duvarı savunmak zaten mümkün değildir, bu sebeple, en azından yıkılan haysiyetiniz için saldırmalısınızdır. Bu yıkılıştan sonra duvar yazılarınız da yok olup gider elbette. Bütün o sloganlar şaşkın bakışlarınız eşliğinde tuğlalarla beraber kara toprağa karışır. Çünkü yüksek bellediğiniz o duvarın ardına geçen sizler, kendiniz gölgede kaldıkça üzerine ışık vuran bütün insanları sırf yandıkları için ırkçılıkla suçladınız. Çünkü sırtınızı bir duvara yaslamadan yaşamanın özgürlüğünü kıskandınız. Çünkü siz hayat veren güneşi değil serinlik veren gölgeyi ebedi sandınız. Çünkü o duvar yıkılsa bile artık çocuğu suçlamak sizi kurtaracaktı. Çünkü iz vardı, toz vardı, çocuk vardı, ve çocuğun tek yaptığının, yıkılmaya yüz tutmuş duvarın altında kalmasın diye sahiplendiğiniz kedi yavrusunu kurtarmaya çalışmak olduğu sizin aklınıza gelmezdi. Kolay yoldan yaşamak önemliydi, kolay yoldan köşeyi dönmek gibi, kolay yoldan hayatın anlamını bulmak önemliydi. Siz en üstteki duvar yazısını en doğru söz sandınız, ve birisi daha yukarı bir söz yazdığında, onu bırakıp diğerine inandınız. Düşünürken tek yaptığınız duvarın en üstüne bakmaktı. Şimdi orada gölgede mutlusunuz, birbirinizi hazzın doruklarında ağırlıyor ve konuşan herkesi delicesine alkışlıyorsunuz.
Oysa sizin çağımıza uygun modern düşünceler olarak kabul ettikleriniz; ikibinli yılların gerçeklikten olabildiğine uzak seyreden insan icadı kısır doğruları; parayla satılan kitaplardan öğrendiğiniz dolayısıyla ucuz hakikatler, ya da sağlıksız düşünce sisteminizin kolaya kaçmak suretiyle zorlanmadan ulaştığı burun mesafesinde fikirler; aklınızı hakkıyla kullansanız ulaşabileceğiniz lakin bugünden ötesine varamadığınız mesafeler; sizleri süperkahramanlara muhtaç hale getiriyorken, süperkahramanları da güçlerini boşa harcamaya zorluyor. Kutuplarda mikrofonlara burası neden soğuk diye bağırırken, sahrada bile sıcaktan dolayı suçlayacak birilerini arıyorsunuz, size göre denizler aslında tuzlu değil, tuzu üreten asıl bizim beyinlerimiz, ve oksijen olmadan da yaşayabiliriz çünkü sizin teorik beyniniz oksijensiz bile çalışacak kadar gelişmiş. En basit sorulara temsili bienallerle yanıt ararken, bieNULL cevaplar aldıkça uçan balonu elinde tutan bir çocuk gibi zevk alıyorsunuz, hastalığını doktora göstermeyip diğer hastalara hava atan adam gibisiniz, doktor beni benden iyi mi bilecek dedikçe bütün hastalar sizi ayakta alkışlıyor. Haydi şimdi siz yine kendi doğrularınızla yaşamaya devam edin, kendi doğrularınızla yazın, gezin, eğlenin, konuşun, sevişin, ve uyuyun. Çünkü her uyku, uyanmak için verilmiş bir şanstır.