iki bin dokuz yılı ekiminin yirmi dokuzuncu günü balkona çıktım. sokağın genel durumu ve görünüşü şöyledir:
evimin hemen çaprazındaki eğitim kurumundan kurumsal kurumlar dökülmeye devam ediyor. baca temizleme ekipleri bugün mesai yapmadığından sokağımızı kesif bir is kokusu kaplamış. karşı komşum muhal teyze sepetini sarkıtmış, şu kadına bir bakar mısın rıza efendi, şair burada bakkala seslenmiş. kırmızı köşedeki bakkal veresiye defterini doldurmaya devam ederken, mavi köşedeki boksör de not defterini ölesiye dolduruyor. kendisi ilk gençliğinde boksörmüş, yumruklu sahnelerde ayhan ışığa dublörlük yaparmış, şimdi ise incecik de olsa bir kitap yazma derdinde.
sokağımızdaki yirmi altı evin camında ya da penceresinde bayrak asılı, bunların üç tanesi yatay, diğerleri dikey vaziyette, dik asılan bayrakların on üçünde atamızın resmi mevcut ise, resmi kaynaklara göre resimsiz bayrak sayısı kaçtır? karşı binanın altındaki büfe salata ve portakal suyunu bir fazilet rejimi olarak benimsemiş, rejimdeki kızlar formunu korumak için yemeklerini buradan yiyorlar, formalarını korumak için bir çaba sarf ettiklerine ise henüz şahit olmadım.
yolun kenarına park etmiş on iki araba var, dört tanesi beyaz, yedi tanesi beyaz değil. bu arabalar çocukların sokakta top oynamasına engel olmuyor, çünkü çocuklar sanki küme düşürülmüş gibi hiç top oynamıyorlar, ama kızlar bisiklete binip lastik atlıyorlar, böyle giderse belki ileride bisiklet söylemeyi bile öğrenebilirler. onun dışında sokağa günün anlam ve önemini belirten genel bir coşku hakim, bu husus özellikle lambaların üzerine konan kuşlarda kolayca gözlemlenebiliyor.
köşedeki okulun bahçesinden şiir sesleri geliyor, ama vurulan yok, atılan bütün şiirler kurusıkıymış meğer, çocukları eğlendirmek için. derin bir neyse çekip, son hevesimi aldıktan sonra, içeri girmeden bir kez daha dışarı göz gezdiriyorum: sol yanımdaki binanın giriş kat balkonunun önünde seksek oynamaya çalışan çocuklara, huriye teyzeleri mutfaktan el sallıyor, onlara yemeleri için elmalı tart ve içecek birer soğuk ant getiriyor, ve işte bu hareketiyle istisnalı hepsinin gönlünü kazanıyor. aralarından bir kız elindeki taşı havaya atıp sevinçle mutfak balkonuna koşuyor. zannedersem sokaktaki bu düzen senelerdir hiç bozulmuyor, bu sokakta büyümek ne de hoşmuş meğer, o zaman elbette, yaşasın statükocu huriye!
evimin hemen çaprazındaki eğitim kurumundan kurumsal kurumlar dökülmeye devam ediyor. baca temizleme ekipleri bugün mesai yapmadığından sokağımızı kesif bir is kokusu kaplamış. karşı komşum muhal teyze sepetini sarkıtmış, şu kadına bir bakar mısın rıza efendi, şair burada bakkala seslenmiş. kırmızı köşedeki bakkal veresiye defterini doldurmaya devam ederken, mavi köşedeki boksör de not defterini ölesiye dolduruyor. kendisi ilk gençliğinde boksörmüş, yumruklu sahnelerde ayhan ışığa dublörlük yaparmış, şimdi ise incecik de olsa bir kitap yazma derdinde.
sokağımızdaki yirmi altı evin camında ya da penceresinde bayrak asılı, bunların üç tanesi yatay, diğerleri dikey vaziyette, dik asılan bayrakların on üçünde atamızın resmi mevcut ise, resmi kaynaklara göre resimsiz bayrak sayısı kaçtır? karşı binanın altındaki büfe salata ve portakal suyunu bir fazilet rejimi olarak benimsemiş, rejimdeki kızlar formunu korumak için yemeklerini buradan yiyorlar, formalarını korumak için bir çaba sarf ettiklerine ise henüz şahit olmadım.
yolun kenarına park etmiş on iki araba var, dört tanesi beyaz, yedi tanesi beyaz değil. bu arabalar çocukların sokakta top oynamasına engel olmuyor, çünkü çocuklar sanki küme düşürülmüş gibi hiç top oynamıyorlar, ama kızlar bisiklete binip lastik atlıyorlar, böyle giderse belki ileride bisiklet söylemeyi bile öğrenebilirler. onun dışında sokağa günün anlam ve önemini belirten genel bir coşku hakim, bu husus özellikle lambaların üzerine konan kuşlarda kolayca gözlemlenebiliyor.
köşedeki okulun bahçesinden şiir sesleri geliyor, ama vurulan yok, atılan bütün şiirler kurusıkıymış meğer, çocukları eğlendirmek için. derin bir neyse çekip, son hevesimi aldıktan sonra, içeri girmeden bir kez daha dışarı göz gezdiriyorum: sol yanımdaki binanın giriş kat balkonunun önünde seksek oynamaya çalışan çocuklara, huriye teyzeleri mutfaktan el sallıyor, onlara yemeleri için elmalı tart ve içecek birer soğuk ant getiriyor, ve işte bu hareketiyle istisnalı hepsinin gönlünü kazanıyor. aralarından bir kız elindeki taşı havaya atıp sevinçle mutfak balkonuna koşuyor. zannedersem sokaktaki bu düzen senelerdir hiç bozulmuyor, bu sokakta büyümek ne de hoşmuş meğer, o zaman elbette, yaşasın statükocu huriye!