belki de dünyamıza doğru selim ışık hızından yedi kat daha fazla bir hızla yaklaşmakta olan bu göktaşı hakkında halk arasında çeşitli rivayetler ve gerçekliğine inanmayanlar için dahi açıklayıcı nehirler ve denizler var. olanca beyazlığıyla döne döne yaklaşan bu heyecanlı fakat makul göktaşının spinoza tarafından vakt-i zamanında havaya atılan taş olduğunu söyleyenler de oldu, başıbozuk bir yönetmen tarafından fırlatılan uzay mekiğine dönüşmüş bir kemik olduğunu söyleyenler de, ne zamandır dünyamızın çekim etkisine kapılıp yörüngeye girmesi beklenen tanımlanamayan gök ismi olduğuna inananlar da oldu, oyunun ortasında birden hızla zıplayıp uzaya kaçan küçük bir top olduğuna inananlar da. hasılı, yaklaşan gökyaşını durdurmak için daha çok vaktimiz var diyerek şarkılar söyleyip, plenty of time kaidesiyle hareket eden bu lacivert kıyafetli astronot ekibi bilmelidir ki, dünyayı kurtaranlar yalnız ve ancak bu işe gönüllü kozmonotlardır, en makul çözümlememiz ise onu yok etmektense arzın en güzel yerine düşürmektir, eğer vazifemiz meseleyi gerekli mercilere lisan-ı münasiple arz edebilmeye muvaffak olup taşı aklımızın en güzel yerine düşürmekse, unutmadan hatırlatmak isterim ki, zannedildiği gibi fazla vaktimiz yok, yetişme kaygımız olmasaydı belki ışık hızının üstüne çıkabilirdik yazılarda, o zaman dünyaya ne çarparsa çarpsın umur samazdık, temmuzda herhangi bir günü dependance day ilan edip viva la dépendance! diye haykırırdık, kutlamak için can attığımız o gün resmi geçitlerde, uygun adım yürüyen atlarımızın sonsuzluğuyla övünürdük, ama şimdi fazla vaktimiz yok yetişmemiz gerek, mesela fazla kalemimiz var yazmak isteyenler için, yazmak için vakit üreten kalemlerimiz bile var ama yazdıklarımızı uzaya gönderebilmek için fazla vaktimiz yok, işte sadece bu yüzden, ellerimizi çabuk tutalım.