yazın çok güzelmiş

bugüne kadar okuduğum bütün uzun mektupları anlayabildiğim kadarıyla aklımda tutum, safi, yazdığım kısa mektupları ise usulüne uygun zarflayıp laciverd ceketimin iç cebinde biriktirdim, yağmur, kapalı teklif usulünü bilmediğimden göndermek istediğim zamanlarda elim zarfa gitmez, trapez, açık nihale usulüne aşinayımdır onun için hadi iç de çay koyayım, şair, ben mesela böyle zamanlarda mümkün mertebe küçük çaya tek şeker atmak isterim, tavşan, kağıt üstünde hiç işlem yapmadan hepinizi akıldan toplamak isterim gerçi burada toplanmışı var, kayıt, yola çıkmadan mutlaka içinden bir arabanın geçebileceği büyüklükte bir tünel uydururum, ışık, kim bilir belki bu da bizim rita hayworth posterimizdir, ciel, yanıma yakın gözlüklerimi de alırım ihtiyaç halinde acil çıkış için camı kırarız, up, işte bu da içine kendimizi itina ile sakladığımız kitabımızdır dear warden, hoşgeldim, oysa sen içerdeyken ben çok içerledim müdürüm ve o zamanlar graham ile bayramlar dışında açık görüş yasaktı, bell, şimdi ise yanınızda taşıdığınız çok fonksiyonlu bu makina ve makinaci en güzel nasıl şarj edilir acaba, overcharged, beni hangi kelimelerle güzelce dolduruşa getirirsin, diyorsun ki zaten hayat ancak bir yönüyle güzeldir, öyle se, onu da cebimdeki pusula bilakaydüşart gösteriyor, hakim, ben de elektrik istiyorum o halde hadi beni de şu prize bağlayın gitsin, power delivery, bileklerimi saran mavi kablo ya da ayaklarımdan bağlamışlar bak yeşil, örtü, göğe bakalım ya da yere bakalım, nihayetinde yürek yakalım ve herkes kendi yüreğinden mesuldür, yan masa, buna rağmen sizin gibi şairleri de masalarda görmek isteriz, söz, taşlar sular ve dizler ile tamamlanan dizeler, buradan uzak şehirler-deki biz, birbirimize benzeriz, buda’dan uzun şairler-peki biz, bizbirizemi biliriz, gözlüklerimizi aldık artık kesin kırmızıyı muhtemel yeşil göreceğiz, ama şimdi akşam oldu sen bunların hepsini bir yana burak bir yana, dunya bir yana rodya bir yana, herkesin derdi kendine bütün kahramanlar gibi, kendi derdimizi buluruz muhakkak dert yine döner kendine, ve bir şey var ki ne zamandır aklımda söylemeden edemeyeceğim, yazın çok güzelmiş diyorlar doğru mu acaba?

bir yaz gecesi eğer bir yolcu

denize nazır şehirlerin birinde, yazmaya karşı olan isteğine karşı muhalefet şehri koymaya hazır bahriye nazırını karşısına alıp iki çift söz etmeye istekli tek kişi olarak, iki tek eşliğinde şişelere ve balıklara olan saygımı ucuz şairler vasıtasıyla dile getirdikten sonra, muhayyerkürdi makamından bir eserle sizlere makamımdan seslenerek eser miktarda keyifle sızlanmayı bir borç bilirim de söylemem zira sesim kötüdür. ama eğer diyebilseydim enstitü eksikliğinden mütevellid ayar tutturamadığım zamanlardaki gibi yine akşam olunca yarelerim sızlar - derdim - çoktur hanginize - yanayım - deyince sen ateş olursun ben – rüzgar - aralandıran perdesini tenceremin en güzel kapağı - kapalı - olarak muhafaza et müdaafa etme bulma - dünyası - karardıktan sonra aydınlanma çağını başlatan bütün filozoflara bugün tesla bobini ile - yeterince - elektrik ve renkleri – apaçık - ampuller bedelsiz veriliyor, sonra da biri-ne mektup geliyor, n’aber? senden? her-gün-akşam-eşin baktığı yerden ve zamandan – bağımsızlığını - kazanan bütün ülkeler kadar ancak üstlenebidiğimiz bu diplomatik misyon, mümkünse vizyon ama tele değil, tele ama fon değil, fon ama etik değil, etik ama spinoza değil, onu yerine hikmet lütfen, kırk no’lu ranla beni, nazım iki çift söz söyle, koma bu gene beni, yeninin yanında etsiz çiğ köfte, ondan sonra n’oldu anlat gözüm, hiçbirşey. de gözüm, yok, demiyor, demi mor, demi ndenb eri, 99/4 kral tertip, kraldan çok kralcı düzen, kralcıdan çok kuralcı tektip, kuralcıdan çok kuracı zihniyetle aradığım yanlışlar düzeltilmek üzere tensip ve emirlerinize arz olunur, elbet-tem-muzun anlam ve ö-nemini belirten bir dört dörtlükle, son.
maykıl ceksın öldü mü/ısız acun kaldı mı/newton öcün aldı mı/eni voci vok ye.
o sayfayı hiç yıkamayacağımdır, ki söz sahibini duruşundan mütevellid isteseniz de yıkamazsınız...

diye sorulduğunda

yıldızlar söndürülür
dağlar yürütülür...
.
vazgeçtiğimde sevmekten,
bir kadını
diri diri toprağa gömer gibi
bir tavrım konuşulur.
.
.
.
sayfasını kirlettiğim dostum tuna'ya

geliniz miri görelim

ilk dert tanışma dedin ya hocam, o halde şöyle sağ taraftan benden başlayalım, tuna adım, bin dokuz yüz seksenlerde bir vakitte üstelik nisanlarda ve de ortalarda doğduğuma dair kayıtlar mevcut, kayıtsız kalınamayacak kayıtlar, üç kuşak istanbullu, siyah kuşak uzak doğuluyuz, aynı zamanda üç günlük izmirli, ama aslen kripton göçmeniyiz, babam ssk’dan emekli astronot, annem evhamını bitirmiş evhanımı, bir kardeşim var o da amatör olarak süper kahramanlıkla ilgileniyor, boş zamanlarımda kitapizlemeyifilmokumayı seviyorum, bu şehre ise kısacık dünya tarihinde ikinci kez geliyorum, vapurlara ise zaten daha öncesinden aşinalığım var, hepsi bu.